24 Kasım 2010 Çarşamba

ay geldi nihayet bana şimdi ferleri çıksın iyice

sen bir daldan bir dala yürüyecektin, yasaksız hayatlar sürecektin ve ufuklar temiz olacaktı, ufuklar ahenk içinde olmalıydı meleklerin ritim tuttuğu, halifelerin bateri çaldığı şarkılardaki gibi, bakkallar o saate kadar borç veriyorlardı zaten ama hal böyleyken borç birikecekti, piriketler birikecekti, sen uğrayacaktın bize, el sallayacaktın, beni kurtarmağa yetecektin nerdeyse, o gün susuz kalacaktın gibi ve çok belli susuz kalacaktın, ırmaklar akacaktılar belli miktarlarda, izlerini belli etmeyecekleri bahçeler boyunca, böylece meyveler çıkarılacaktılar bulaşmış ağrılarımız dinerse, sen ki soldan ikinci bir durumdasın bu durumda,bugün de perşembedir nasılsa,ve  bugün bir de cumartesidir,  stadın ortasındasın çünkü boş kalan yerler kalmışsa konser başlayacak, ve herkes birbirinden alacaklı olduğu üzre masum, herkes birbiri için düzenlenmiş sokak olacaktı şimdi,
şimdi uzun sakallarıyla hapisteyiz herkesle mesela, ben de öyleyim bir nevi, çok yoğun bir insanın içinde bırakıyorum kendimi, mesela saklıyorum parmak izlerimi ve sırf bunun için uykusu geliyor kızın, ve zaten iki kişilerdi ve erzaklarını getirmişlerdi yanlarında, yanlarında kızıl miğferler vardı pasajlarda bulabildikleri kadar, telefon edecekleri kimseleri vardı yanlarına aldığı, pazartesileri vardı, dvdleri filan ve cumartesi olduğu için süt içebilirler gazete okuyup, çarşıya çıkabilirler yüzlerindeki gülücükleri abartarak konuştuklarında, çünkü geç saatlere kadar bakakalırım caddelere, kendimden geçerim abartılı gülücükler saçarım, kendini öldüren bir intihara sürüklenirim kıçımda don yok, sonbahar gerçek olamayacak denli yağmurlu olur, tanınmayacak hale gelene dek dökülür ağaçlardan, cumartesi bitmez böylece biz gitmeden caddelerinden bir şehrin, ayak uydurur kaderimiz kederlerimize, yalanlarımıza,
 sonra birden tanrı çıkagelir, tanrı aklımıza gelir ve karanlık bastırır ki böylece biz İngilizleri sevmeyiz, sevmeyiz çünkü İngilizler bizi sömürgeleştirir, boyumuz kısalır, faizler artar, annemiz bizi terk eder, doktorlar bize bakmaz, sevgilimiz hiç olmaz ve generaller kalır bir tek, generaller bizi mutsuzlaştırır, boyumuz kısalır, boyumuz kısalır bari bir aspirin tutsa biri, bari birkaç köprü daha yapsalar, intiharımı gizlemesem böylece, diyorum ama general izin vermiyor, doktor olacağım fikri de elle tutulur bir fikir olmaktan çıkıyor, öğretmenliği beğendiriyorlar bize ve halkça öğretmen olmaya kalkışıyoruz, bunu bize otobüs muavinleri söylüyor, edip cansever söylüyor, bunu bana Yakup söylüyor hemde üç kez,  bu bize yüksek çözünürlükte bir iman etmemizi sağlıyor, köpüklü bira içmemizi, bu bizim yedi düvelimiz gibi değil yani, ve de öyledir aynı zamanda, sonra seni tanımam gerekçek diyor uyuduğu odadan rahatsız olmuşçasına ve telefonda konuşuyormuşçasına, seni birazcık daha tanımam gerekçek diyor hem de bu ritmi sevmeyerek,

yağmurlu çıkıp dolaşmaya filizi, başlıyorum gün bitecek ve kül düşecek, kredi kartından üç mısra çalacaklar ve, bir istasyon çalacaklar ve söyleyecekler , ki düş uçacak, kibrit sönüp taşları düşürecek böbreğim rahatlarsa diye, yorulmaktan nefes alacak önümüzdeki pazartesi, perşembeyse şiir öğrenecek demeye, düzen getirecek,

açıp konuşmamız lazımdı sevgilim bizi, toparlamamız lazım o sahneyi, ışık sade ikimizi almalıydı yani, kostümlerimiz terziden çıksa ve mekan biraz dağınık olsun ama, yine de sana uğruyorum bugün yine bakmıyor gözlerin, çünkü konudan çok uzaklaşmayalım istiyorlar hem de, ama ben şarkımı söylemeye devam ediyorum dostlarım dinleyecek diye, çıkarıyorum bir, çıkarıp uzatıyorum bir gerçek çiçeği, çiçeği açar gibi yürüdün geçtin oysa sen sustuklarının içinden, bir elinde tabancan var sanki ve bir diğer elini koy vicdanına, yani mesele sana uğrayacağım mekanda yer kalmamasıdır daha, aramızda saat farkı var bir nevi, güç oluyor dudak payı ayırmak benim için o kalabalıkta, güç oluyor buna burun kıvırmak.