9 Kasım 2011 Çarşamba

kayıtsız kalarak özünde

ağlamak için uzattığı gözleri dönmemiş ve yorgundur aslında
susunca her şey özgürlüğünü kaybediyor şüphesiyle yaklaşıyoruz susmalara
bu yüzden çok konuşup çok sigara içiyoruz ve bir gözümüz hep bekleyişlerimizde
orda avlunun hemen altındaki garip nesne taştan yapılması gerektiğini anlıyor gibi durmuşsa
biz oyun oynanacak insanlara çekmişiz babam, demesin diye kimse taşlansak da bu bişeydir
şimdilik yapayalnız bakıyoruz edasında ve hürriyetiyle ve bir cumartesi öğlesidir öylesine
susmak denen iyi ayarlanmış güzel uyku, yaratılmanın bir adım gerisinde durmaktan başka
başkaca bir işe yaramıyor olmasına rağmen bakışlarımızdaki başkaca öksüzlük yırtıyor kaburgalarını caddedekilerin
bir inmek almış başını gidiyor
susmaktan başka bir şansı daha olmadığından, sıra sana gelecekten başka şansımız olmadığından ve yaver gitmediğinden talihimiz, süratle bedenlerimizi giyiyorduk o inişte
o iniş görseydiniz görenleri nasıl insanlaştırabilmeye adamıştı kendisini
elbette yangın da sarmıştı çevreyi
Çehov elbette bilmiyordu herkes bağırıyorsa bağırmak güzel
bunun için herkeste bir güzellikti gidiyordu
lady chatterley ve lady chatterley’in sevgilisi olmaktan başka bir çaresi kalmamıştı çoğumuzun
çoğumuzun dediysek her şey bitmiş sayılmaz, hiçbir şey başlamış da sayılmaz
o halde ölelim gitsin diyor ve len zaten yaşamıyoruz ki diyor
on dakikaya çok yakın bir üç beş yılda tamamlayarak gövdemizi
düştük, düştüğümüzü görenlerin ceplerinde fotoğraflar yırtılıyordu
bir başka fotoğrafa geçmeyi aceleye getirmek için
fotoğrafları en yırtılacak şekilde ceplerine almışlardı
o zaman biz nasıl olur da taksimde bulamadık bir çare yalnızlığa
o zaman nasıl oluyor da dönüp dolaşıp bize uğruyor acılar
kimse de mi merhamet etmiyor ayseli sevip de
köprünün orda ona yetişecek gibi sürekli ve sürekli yürüyüşe çıktığımıza
neyse biz zaten geç kalmıştık bu elinde revolverle geçen zamana
mekanizma işliyordu, buna müdahil olmakla paslanıyor ve arta kalan zam anlarında
küsüyorduk başka da değil
bir yolculuk bizi geri döndürüyordu alışılmış
yakacak odunumuz var, kibirimiz var, kelimelerimiz gelmiş konmuşlar dillerimize
ve küfür, o inatçı pezevenk oğlu pezevenk oğlu
bir mızrak desek yanlış olmasın ama
bir ceylanın avlanması anındakine benzer saplanıyordu çay içtiğimiz dudaklara
orda öyle bir esrar çekmişiz ki, sanıyorduk İstanbul yazdığımız bir şeydir
sonra o esrar etkisini geçirtir geçirtmez soluğu hiç alakası yokken düşünmekte alıyorduk
yorumlanmış her şeyi bir elli sekiz kez ve de otuz kez daha yorumlayıp
okulda öğretilecek manzumelere kadar götürüyorduk bu düşünmeyi
yorgunduk söylemiştik bunu size
Cevat çapan kimdir bilmiyorduk ama yorgunduk
gitmek ve uyumak isteyişimizin altındaki nedenlerin en başında hep o geliyordu
mesela bir kitaba kurulduk hemen o geliyordu
sonra memurduk o geliyordu eve kadar bize eşlik etmeğe
ayşeye niye gelmiyordu sonra Ertan kardeşimize
belki unutmaktır çaresi denilen şiirleri okuyorduk okumasına ve fakat yine de
ara sıra kendimiz de resim yaparak şiirler yazıyorduk ve fakat yine de
ebrunun yanında çektirdiğimiz hiçbir fotoğrafta yer almıyorduk
her gün üst üste bu nedir ahmet derken selime
bir ritim tutturmuşuz Sebahattin demekle kalabilmesi murat’ın
o garip nesneyi anlatışındaki akşam karanlığına bir daha dönmek istemediğiyle karıştırılmasın istediğindendir bazen
bunu hepimiz bilemeyeceğiz, avcı malzemelerimizle girdiğimiz orman kara bulutlarla çevrelenmiş olduğundan mumlar yakılıydı ve niyetimiz belliydi
üstümüz açık yatmıştık bizde, bunu kanıtlayan bir kadın bulmak için jiletlerle kesiliyorduk her gün,
ortam ne kadar müsait değildiyse bile dans etmeğe, akıllarımızın bir köşesinde çalan plağa ilgisiz kalamıyorduk