13 Mart 2013 Çarşamba

Aksın, içimde bir nehir gibi
Dolanan keder
Unuttuğum, unutmaya çalıştığım ne varsa
Bende durmasın
İçimde öyle çok ki, her gidenden
biriktirdiğim melekler

zaman insafsızlık etmese
kederin oyduğu tarafımı sana getirsem
kalem beni tutmasa, anlatsam sana
siyah, simsiyah bir engerektir zaman
ve kış neler eder insana
nasıl yarım bırakır, ayırır parçalara
sense kışı yaşamadın daha

reddetim bütün kesinlikleri
kalbim bu hayale bir daha inansın diye
siyah... değişmiyor,
siyah hala nehir içimde
ve kalbim anlamıyor
adalet yok, niye?

Yıktığım, atladığım, söndürdüğüm
Bir yangın yerindeyim
İçimde sadece, dediğim gibi
Her gidenden biriktirdiğim melekler
Kalbimin üstünde bir daha hançer

-birhan keskin-

mayakovski

lili
(mektup yerine)


Sigara dumanlari kemiriyor havayi
Oda:
Krucyonik`in cehenneminden bir bolum sanki.
Ve hatirla:
Su pencerenin ardinda
azgin bir arzuyla
ellerini oksamistim ilk defa.
Bugun birlikteyiz iste.
Iste sen:
Zirhli yurek.
Ve yarina kalmaz
kovarsin yanindan
hakaretler yagdirirsin bana.

Ve evin holunde uzun bir zaman
bir kol
gizli bir urperisle kivranarak
ceketi arayacak.

Savurup kendimi sokaga
gidecegim.
Vahsi
ve agzima ne gelirse sayiklayarak
umutsuzluk tarafindan kiymalanmis bir
halde gidecegim.

Hayir sevgilim hayir
oyle degil
yalan hepsi yalan biricigim,
gel bana veda et haydi.
Bil ki
nerede olursan ol
nereye gidersen git
bir demir yigini kadar
agir ceker
senin icin askim.
Ve birak da haykirayim son defa
aci haykirisiyla gururu kirilmisligin.
Takati tukenen okuzler
gidip kendinilerini
soguk suyun icine atarmis.
Ama benim icin
askindan gayri bir okyanus
yok
ve bosunadir aglayip haykirmam biliyorum
bosunadir ummak tukenmemeyi.
Dinlenmek isterse yorgun fil
kizgin kumlara uzanirmis krallar gibi
Ama benim icin
askindan gayri
hic bir gunes
yok ki.
Ve bilmiyorum bile nerdesin simdi
bilmiyorum kiminlesin.
Sair olmus olsaydi
bunca azap cektirdigin su kisi
coktan satip gitmisti sevgilisini
servet ve san karsiliginda.
Sevinc vermiyor oysa bana
hic bir can sesi
senin o mubarek ismini
tekrarlayan can gibi.
Ne bosluga firlatirim kendimi
ne zehir icerim
ne de tabanca namlusu
dayarim sakagima..
ve bir bicagin gucu yetmez
bakislarin bir yana
kesmege beni.

Yarina kalmaz unutursun
basina koydugum taci
ve askinla besleyip
yaktigim
o cicek acmis ruhu da.
Ve hareketli gunlerden bir karnaval ruzgari
dort bir yana dagitir kitaplarimin sayfalarini..
Soyle:
Kelimelerimin
kurumus yapraklari
yolunu kesip de durdurabilir mi?
seni?
Hic degilse birak
son sevgimden dokudugum haliyi sereyim
ayaklarinin altinda


yitip giden topraga...
Vladimir Vladimiroviç Mayakovski

paul celan

ve bir ad,
bir yaranın yaladığı duvardan
terlenip akmış"

p.celan

cennette sessizlik

cennette sessizlik

bülbülleri, sakaları bombalarla susturduktan sonra
hasbahçede hayallerin erişemeyeceği sessizlik başlar:
büyük hayaletin, ‘insanlığın’ sessizliği...
buzulların sessizliği,
buzdan ve külden meleklerin sessizliği.

tanrıyla, önce çığrışarak,
sonra onun sessiz ve kıpırtısız diliyle
konuşmayı deneyen
felluceli anaların çoğalttığı sessizlik...

gökçe kozalakları
havan mermileri halinde başımızda patlayan
kutsal bilgi ağacının;
tüveyçleri, katledilen bebeklerin beyinlerinin zarı
ve gözlerinin akı olup yüzümüze saçılan
gökçe minelerin, hatmilerin,
hüsnüyusufların sessizliği.

- akbabanın süslenip püslenip
yüreğimin başına konmasından,
orada boğuk boğuk ötmesinden
ve yüreğimin ebediyen susmak, ebediyen
yok olmak arzusundan
cüret bulan sessizlik -

kevser ırmağının uyurgezer sessizliği.

yamaçta, brugel üslubuyla boyanmış
toprak yoldan yukarı
ceset dolu bir römorku çekerek
göğe doğru tırmanan
ve bir resimden beklendiği gibi, doğal olarak,
sesi soluğu, homurtusu duyulmayan
‘ilahî tartı’nın ve ‘denge’in
arkasında bıraktığı sessizlik.

ruhun millerce, millerce derinlerinde
cennetin mülteci köylerinde
öğle sıcağında, ağıl kapıları önünde,
gübre yığınları üzerinde - üveyik midir, nedir ? -
çöplenen, pinekleyen ve arada
boğazını temizleyip kem küm
requiem cıvıldayan ‘vicdan’ın
çekilmez kıldığı sessizlik.

bir meleğin bir sırtlan gibi ulumasının,
bir köpeğin de
bülbül gibi şakımasının
ıssızlaştırdığı sessizlik.

ölümün sesini şehvetle titreten sessizlik.

ressamın gelinlerin, güveylerin
yanaklarını, dudaklarını, perçemlerini,
ölümün tırnağıyla
kazırkenki sessizliği.

sözcüklerin dikelen tüylerinin sessizliği,
taşların büzüşen sessizliği,
suların ürperen sessizliği,
çayırların sararan sessizliği,
göklerin sancıyan sessizliği.

‘ebediyet’in, güllelerin açtığı
çukurlarda kaynayan,
toplu mezarları dolduran,
tanrının göz pınarlarından taşan
ve yanaklarında donan
alçıdan sessizliği.

ve “sen tanrı, yalnızsın, işin zor!
senin için de dua edelim mi?
ağlayalım mı?”
diye yakaran divanenin
ağlayarak kanattığı sessizlik.

-cahit koytak-

Paul Celan

I.

Gölgedeki Kadının Şarkısı
Sessiz biri gelir de başını vurur lalelerin:
Kim kazanır?
Kim kaybeder?
Kim koşar pencereye?

Kim o kadının adını en önce söyler?

Adam saçlarımı bürünendir.
Adam bürünür saçlarımı başının üstünde ölüler gibi.
Adam bürünür saçlarımı göklerin bürüdüğünce o yıl aşk içreyken ben.
Adam bürünür saçlarımı kendini beğenmişlikle.

Birisi ki kazanır.
Kaybetmez.
Koşmaz pencereye.

Söylemez o kadının adını.

Adam gözlerimi edinendir.
Edinendir gözlerimi kapandığı an kapılar.
Bürünür gözlerimi parmaklarında halkalar gibi.
Bürünür gözlerimi safirden ve şehvetten parçalar gibi:
güzden beri erkek kardeşim oldu adam;
sayıyor günleri geceleri.

Birisi ki kazanır.
Kaybetmez.
Koşmaz pencereye.

En sonuncudur söyleyecek o kadının adını.

Odur sahip olan söyledeğime.
Taşır onu kollarının altında bir bohça gibi.
Taşır onu hani saatler taşır ya en kötü saati.
Taşır onu eşikten eşiğe, fırlatıp atmaz asla onu.

Birisi ki kazanmaz.
Kaybeder o.
Koşar pencereye doğru.

Odur en önce söyleyecek o kadının adını.

Başları vurulmuş laleleriyle.