29 Mart 2013 Cuma

arkadaş zekai özger


kadercinin / kendine tapmadan önceki son -ya da sona yakın- öfkesinin bir dünya görüşünün yorumuna başlangıç olan/ çelişkili kötü şiiridir


açtık çok açtık çok çok açtık
ekmek istedik kadın istedik tanrı İstedik


ve oturup ağladık niye
ve niye hiç görmemiş gibi sanki
oturup hep birlikte ağladık ona şaşıyorum
ona şaşıyorum biz sanki hiç ekmek görmedik
yemek için
hadi hiç görmedik diyelim / çok doğru /
sanki hiçbir şey de mi yemedik


bak biz helva yedik güneşe karşı
/ şapka alıcak paramız yoktu / helva yedik
sonra güneş yedik yüz derece sıcaklıkta
şart değildi biliyorum güneş yememiz
güneş onlarındı biz hırsızız hem valla hem billa
biz toprak yiyorduk o zamanlar katık olsun diye
güneşi de yedik yüz derece sıcaklıkta hırsızız valla

bak biz daha neler yedik
inanamıycaksınız ama hem valla hem billa
eylüllerden tutun da nisanlara kadar
göğün saralı günlerinde yağan yağmurlarda
ve de vıcık vıcık çamurlarda
ve de dizboyu karlarda
ve de en bi fena havalarda
/ biliyorum inanmıyacaksınız ama /
ayaz yedik soğuk yedik hem valla hem billa
yağmur yedik çamur yedik kar yedik
ve de eylüllerden nisanlara kadar
umut yedik umut yedik memetler gibi


hadi hadi söyletmeyin biz daha neler yedik
yüzüne tükürülmez adamlardan tekme yedik valla
çelme yedik tokat yedik alışkınız acımayın bize
o yüzüne tükürülmez adamlar var ya
onlar bile hep bizden yediler
yediler kollarımızı ellerimizi tırnaklarımızı
yediler gücümüzü terlerimizi
güç deyip ter deyip önemsemeyin
bizim günboyu kullandığımız şeyler
ama biz yiyemedik oh deyip
kollarımızı ellerimizi tırnaklarımızı
ve de gücümüzü terlerimizi

hadi hadi biz daha neler yedik
ot yedik et yedik
bok yedik/


açtık çok açtık çok açtık

kadın istedik tanrı istedik

ve oturup ağladık niye
ve niye hiç görmemiş gibi sanki
oturup hep birlikte ağladık ona şaşıyorum
ona aşıyorum biz sanki hiç kadın görmedik
biz galiba hiç kadın görmedik / çok doğru /
biz iş gördük güç gördük kadın görmedik
zaman mı bulamadık ne/ biz kadın görmedik


ve bir kadın aldık çarşıdan birşeyler umarak
kadın dediler soy dediler soyduk
giysilerini soyduk kadının ve şeylerini
ve salt kadın dediler salt kadındı şimdi o
salt erkek bekliyordu şimdi biz salt erkeğiz
salt erkeğiz ve çok açız dayanamadık
soymayı sürdürdük kadını gözlerimizle
ve soyduk giysilerini kadının ve şeylerini
ve soyduk saçlarını dudaklarını ve gözlerini tardıeu gibi

ve soyduk birşeyler umarak derilerini etlerini
ama hep birşeyler umarak soyduk herşeylerini
ne çıktı karşımıza biliyor musunuz sonunda
salt kadın yerine salt kemik
ve kemikler arasında kirli bir yürek
çirkin korkunç bir iskelet
oysa hep başka düşlemiştik kadını
en iyi en güzel ve sıcacık
ve de temiz yürekli / yani kadın
yani kadın /

biz çok açtık kadın istedik
yani kadın yani sevgi yani aşk
ama en iyi en güzel ve sıcacık
ve de temiz yürekli
yani kadın


açtık çok açtık çok çok açtık

tanrı istedik

ve oturup ağladık niye
ve niye hiç görmemiş gibi sanki
oturup hep birlikte ağladık ona şaşıyorum
ona şaşıyorum biz sanki hiç tanrı görmedik
hadi hiç görmedik diyelim / çok doğru/
tanrı da mı hiç görmedi bizi
hep bilinen şeyler gibi yinelemek
ama yalnız yinelemek hep yinelemek hep umarsız
-sen n'apıyorsun orda sen n'apıyorsun
-hiç sigara kutusu topluyorum yerden yakıcam
-bak bir odun düştü arabadan alsana
-yok onu öteki alsın o çok yoksul
-kamyona geleyim mi abi kamyona iyi taş taşırım
-beş liradan fazla vermem bak hava cok soğuk
- manton yok mu senin bu kış kıyamette
-hırkam eski biraz ama olsun yündür tutar gene
çıplaklıktan iyidir
-bu adam deli mi ne yırtık gömlekle bu soğukta
-ben karı iki beş de çocuk yedi bir de tanrı sekiz kim
ısıtacak bizi kim doyuracak bizi
-'inandığımız tanrı -da- yalnız bıraktı bizi'


bağışlatıcı olmuyor ey bagışlatıcı olmuyor
bilmem nerelerdeki özgürlük şarkıları
bizim özgürlüğümüzü bunca kısıtlamışken

tutsaklığımızı sürdürürken ezerken ezdirirken
kurdukları düzende kayırdıkları güçlere


kayırdıkları güçlere sanki biz insan değiliz

gökyüzüne uzanmaktan yoruldu ellerimiz
ne isteriz ne isteriz bilseniz
bilseniz inanca karşı gelmek ne zor
bilseniz ekmek yemek su içmek ne zor
bilseniz mutluluk ah mutluluk
mutluluk çok ötelerde şimdi
nedensiz isteksizliğiyle vermekten kaçındığı bizlere
bizlere yani kendi yarattığına
/ ne gülünç kendi yarattığına /
mutluluk çok büyük ve çok ötelerde şimdi
tanrı kadar
ulaşılmaz

bir ulaşsam bir ulaşsam yok mu ya bir ulaşsam
kimselere bırakmıycam kimselere bırakmıycam
ama gücüm ama gücüm ama gücüm kısıtlı

valla bıktık billa bıktık yaşamaktan
ben insanım dedik günahkâr olduk
ben tanrıyım dedik günahkâr olduk
ben günahkârım valla

ben günahkârım valla ve de tüm günahlarını insanların
topladım omuzlarıma/ ben günahkârım valla
bir hafifledim bir hafifledim ki sormayın
günâhlar ne hafif şeyler öyle ve de ne güzel

ben hep tanrıyı düşündüm tanrıyı sevdim
ben hep tanrının dediğini yaptım günahkâr değilim
baktım hiç düşünmedi tanrı beni hiç sevmedi
baktım tanrı hiç yapmadı dediğimi

töbe töbe ben günahkârım valla

kaynattım üç tencerede üç ayrı aşı
ekmeği kadına kadını tanrıya tanrıyı ekmeğe üleştirdim

17 Mart 2013 Pazar

VE SEN TANRI

ve “sen tanrı, yalnızsın, işin zor!
senin için de dua edelim mi?
ağlayalım mı?”
diye yakaran divanenin
ağlayarak kanattığı sessizlik.

Eleştirel Günlük: Bok yemek!

Eleştirel Günlük: Bok yemek!: Ișçileri, yoksulları, ırgatları, inancı yüzünden hor görülüp ayrımcılığa uğrayanları (müslüman, yahudi, ermeni, alevi, vb), sakatları, Yașlı...

Bizim bu aşkımızın aslan heykelleri

Çoğaltan ellerini seviyorum kaç kişi
Dokundukça dokundukça aslanlara
Parklarda yakışıklı aslan heykelleri
Birdenbire önümüze çıkıyorlar buysa çok güzel
... Bizim bu aşkımızın aslan heykelleri
Şahane değişik hüzün heykelleri yani
Ben bütün hüzünleri denemişim kendimde
Bir bir denemişim bütün kelimeleri

Yeni sözler buldum bir nice seni görmeyeli
Daha geniş bir gökyüzünde soluk aldıracak şiire
Hadi bir de bunlarla çağır gelsin aslan heykelleri
Oldurmanın yıkmanın yeniden yapmanın aslan heykelleri
Olduran yıkan yeniden yapan gözlerini seviyorum kaç kişi
Bir senin gözlerin var zaten daha yok
Ya bu başını alıp gidiş boynundaki
Modigliani oğlu Modigliani

Az şey değil seninle olmak düşünüyorum da
İçimde bir sevinç dallanıyor kaç kişi
Bir geyik kendini çiziyor karanlığa sonra kayboluyor
Karanlık maranlık ama iyi seçiliyor
Yorgan toplamış bacakların seçiliyor
Bir uçtan bir uca bacaklarının aslan heykelleri
Onları ne denli sevdiğimin aslan heykelleri
Ayık gecemizi dolduruyorlar bir uçtan bir uca

En olmayacak günde geldin tazeledin ortalığı
Alıp kaldırdın bu kutsal ekmeği düştüğü yerden
Bunlar hep iyi şeyler ya öte yanda
Olsa yüreğim yanmayacak aslan heykelleri
Ama yok aslan heykelleri var köpek
Delikanlı bir köpeği var onunla yatıyor
Adalet Hanım iki kişilik karyolasında
Bozulmuş burjuva ahlakına örnek


Cemal Süreya

13 Mart 2013 Çarşamba

Aksın, içimde bir nehir gibi
Dolanan keder
Unuttuğum, unutmaya çalıştığım ne varsa
Bende durmasın
İçimde öyle çok ki, her gidenden
biriktirdiğim melekler

zaman insafsızlık etmese
kederin oyduğu tarafımı sana getirsem
kalem beni tutmasa, anlatsam sana
siyah, simsiyah bir engerektir zaman
ve kış neler eder insana
nasıl yarım bırakır, ayırır parçalara
sense kışı yaşamadın daha

reddetim bütün kesinlikleri
kalbim bu hayale bir daha inansın diye
siyah... değişmiyor,
siyah hala nehir içimde
ve kalbim anlamıyor
adalet yok, niye?

Yıktığım, atladığım, söndürdüğüm
Bir yangın yerindeyim
İçimde sadece, dediğim gibi
Her gidenden biriktirdiğim melekler
Kalbimin üstünde bir daha hançer

-birhan keskin-

mayakovski

lili
(mektup yerine)


Sigara dumanlari kemiriyor havayi
Oda:
Krucyonik`in cehenneminden bir bolum sanki.
Ve hatirla:
Su pencerenin ardinda
azgin bir arzuyla
ellerini oksamistim ilk defa.
Bugun birlikteyiz iste.
Iste sen:
Zirhli yurek.
Ve yarina kalmaz
kovarsin yanindan
hakaretler yagdirirsin bana.

Ve evin holunde uzun bir zaman
bir kol
gizli bir urperisle kivranarak
ceketi arayacak.

Savurup kendimi sokaga
gidecegim.
Vahsi
ve agzima ne gelirse sayiklayarak
umutsuzluk tarafindan kiymalanmis bir
halde gidecegim.

Hayir sevgilim hayir
oyle degil
yalan hepsi yalan biricigim,
gel bana veda et haydi.
Bil ki
nerede olursan ol
nereye gidersen git
bir demir yigini kadar
agir ceker
senin icin askim.
Ve birak da haykirayim son defa
aci haykirisiyla gururu kirilmisligin.
Takati tukenen okuzler
gidip kendinilerini
soguk suyun icine atarmis.
Ama benim icin
askindan gayri bir okyanus
yok
ve bosunadir aglayip haykirmam biliyorum
bosunadir ummak tukenmemeyi.
Dinlenmek isterse yorgun fil
kizgin kumlara uzanirmis krallar gibi
Ama benim icin
askindan gayri
hic bir gunes
yok ki.
Ve bilmiyorum bile nerdesin simdi
bilmiyorum kiminlesin.
Sair olmus olsaydi
bunca azap cektirdigin su kisi
coktan satip gitmisti sevgilisini
servet ve san karsiliginda.
Sevinc vermiyor oysa bana
hic bir can sesi
senin o mubarek ismini
tekrarlayan can gibi.
Ne bosluga firlatirim kendimi
ne zehir icerim
ne de tabanca namlusu
dayarim sakagima..
ve bir bicagin gucu yetmez
bakislarin bir yana
kesmege beni.

Yarina kalmaz unutursun
basina koydugum taci
ve askinla besleyip
yaktigim
o cicek acmis ruhu da.
Ve hareketli gunlerden bir karnaval ruzgari
dort bir yana dagitir kitaplarimin sayfalarini..
Soyle:
Kelimelerimin
kurumus yapraklari
yolunu kesip de durdurabilir mi?
seni?
Hic degilse birak
son sevgimden dokudugum haliyi sereyim
ayaklarinin altinda


yitip giden topraga...
Vladimir Vladimiroviç Mayakovski

paul celan

ve bir ad,
bir yaranın yaladığı duvardan
terlenip akmış"

p.celan

cennette sessizlik

cennette sessizlik

bülbülleri, sakaları bombalarla susturduktan sonra
hasbahçede hayallerin erişemeyeceği sessizlik başlar:
büyük hayaletin, ‘insanlığın’ sessizliği...
buzulların sessizliği,
buzdan ve külden meleklerin sessizliği.

tanrıyla, önce çığrışarak,
sonra onun sessiz ve kıpırtısız diliyle
konuşmayı deneyen
felluceli anaların çoğalttığı sessizlik...

gökçe kozalakları
havan mermileri halinde başımızda patlayan
kutsal bilgi ağacının;
tüveyçleri, katledilen bebeklerin beyinlerinin zarı
ve gözlerinin akı olup yüzümüze saçılan
gökçe minelerin, hatmilerin,
hüsnüyusufların sessizliği.

- akbabanın süslenip püslenip
yüreğimin başına konmasından,
orada boğuk boğuk ötmesinden
ve yüreğimin ebediyen susmak, ebediyen
yok olmak arzusundan
cüret bulan sessizlik -

kevser ırmağının uyurgezer sessizliği.

yamaçta, brugel üslubuyla boyanmış
toprak yoldan yukarı
ceset dolu bir römorku çekerek
göğe doğru tırmanan
ve bir resimden beklendiği gibi, doğal olarak,
sesi soluğu, homurtusu duyulmayan
‘ilahî tartı’nın ve ‘denge’in
arkasında bıraktığı sessizlik.

ruhun millerce, millerce derinlerinde
cennetin mülteci köylerinde
öğle sıcağında, ağıl kapıları önünde,
gübre yığınları üzerinde - üveyik midir, nedir ? -
çöplenen, pinekleyen ve arada
boğazını temizleyip kem küm
requiem cıvıldayan ‘vicdan’ın
çekilmez kıldığı sessizlik.

bir meleğin bir sırtlan gibi ulumasının,
bir köpeğin de
bülbül gibi şakımasının
ıssızlaştırdığı sessizlik.

ölümün sesini şehvetle titreten sessizlik.

ressamın gelinlerin, güveylerin
yanaklarını, dudaklarını, perçemlerini,
ölümün tırnağıyla
kazırkenki sessizliği.

sözcüklerin dikelen tüylerinin sessizliği,
taşların büzüşen sessizliği,
suların ürperen sessizliği,
çayırların sararan sessizliği,
göklerin sancıyan sessizliği.

‘ebediyet’in, güllelerin açtığı
çukurlarda kaynayan,
toplu mezarları dolduran,
tanrının göz pınarlarından taşan
ve yanaklarında donan
alçıdan sessizliği.

ve “sen tanrı, yalnızsın, işin zor!
senin için de dua edelim mi?
ağlayalım mı?”
diye yakaran divanenin
ağlayarak kanattığı sessizlik.

-cahit koytak-

Paul Celan

I.

Gölgedeki Kadının Şarkısı
Sessiz biri gelir de başını vurur lalelerin:
Kim kazanır?
Kim kaybeder?
Kim koşar pencereye?

Kim o kadının adını en önce söyler?

Adam saçlarımı bürünendir.
Adam bürünür saçlarımı başının üstünde ölüler gibi.
Adam bürünür saçlarımı göklerin bürüdüğünce o yıl aşk içreyken ben.
Adam bürünür saçlarımı kendini beğenmişlikle.

Birisi ki kazanır.
Kaybetmez.
Koşmaz pencereye.

Söylemez o kadının adını.

Adam gözlerimi edinendir.
Edinendir gözlerimi kapandığı an kapılar.
Bürünür gözlerimi parmaklarında halkalar gibi.
Bürünür gözlerimi safirden ve şehvetten parçalar gibi:
güzden beri erkek kardeşim oldu adam;
sayıyor günleri geceleri.

Birisi ki kazanır.
Kaybetmez.
Koşmaz pencereye.

En sonuncudur söyleyecek o kadının adını.

Odur sahip olan söyledeğime.
Taşır onu kollarının altında bir bohça gibi.
Taşır onu hani saatler taşır ya en kötü saati.
Taşır onu eşikten eşiğe, fırlatıp atmaz asla onu.

Birisi ki kazanmaz.
Kaybeder o.
Koşar pencereye doğru.

Odur en önce söyleyecek o kadının adını.

Başları vurulmuş laleleriyle.

9 Mart 2013 Cumartesi

küçükçekmece firmaları

<a href="http://www.firmasec.com/firmalar/istanbul/kucukcekmece/" title="küçükçekmece firmaları" target="_blank">küçükçekmece firmaları</a>

4 Mart 2013 Pazartesi

altınşehir sürücü kursu 0212 495 0 555

Adres:Merkez Mah. Fatih cad. Sima Plaza No:20/6 (Kent Hastanesi karşısı) Halkalı
Telefon:+90 212 495 05 55
Fax:+90 212 495 05 55
İl / İlçe:İstanbul / Küçükçekmece
e-posta:ruzgarsurucukursu@hotmail.com

ALTINŞEHİR SÜRÜCÜ KURSU 0212 495 0 555

Adres:Merkez Mah. Fatih cad. Sima Plaza No:20/6 (Kent Hastanesi karşısı) Halkalı
Telefon:+90 212 495 05 55
Fax:+90 212 495 05 55
İl / İlçe:İstanbul / Küçükçekmece
e-posta:ruzgarsurucukursu@hotmail.com

2 Mart 2013 Cumartesi

HALKALI SÜRÜCÜ KURSU 0212 495 05 55

www.halkalisurucukursum.com

özbekhakem: http://www.ruzgarsurucukursu.com/

özbekhakem: http://www.ruzgarsurucukursu.com/: http://www.ruzgarsurucukursu.com/

melih cevdet anday

SEVİNCİM

seni dün gördüm pencerende
sevincim hiç yoktan sabah ki ağrır
ya seni, ya dün, ya pencerede

aynı kentte yaşadığımızı biliyorum
seni gördükçe pencerede
hem seni, hem dün, hem pencerede

sevincim hiç yoktan pencerede
bir kent ki ağrıdıkça ağrır
hep seni, hep dün, hep pencerede

aynı kentte yaşadığımızı biliyorum
sevincim ağrıdıkça pencerede"
 
 

Kolların upuzun Walt Whitman'i okumaktan

Aşk iyidir bak
Duyumunu artırır insanın
Hele don gömlek sabahları
Traş olacağını duyarsın
Yeni gömleğini giyeceğin gelir
Bir yeni biçim eklersin insan olacağa
Masaya, merdivene, aynalı dolaba
Derken ardından şıpın işi bir kahvaltı
Amanın dersin bu ne delice gidiş
Paldır küldür açar mıydı fıstık ağacı
İspinoz düşünür müydü
Deli olan kaşınır mıydı
Kolların upuzun Walt Whitman'i okumaktan
Ağzın desen bir karış açık
Sokaklar yok mu, o sokaklar
Önce bir yeşile işkilli
Evlerde büyümeler, alıp başını gitmeler olacak
Kızıp duracaksın üstüne başına konan toza
Televizyondaki ise
Usanmak, hızını eksiltmek dendi mi
Cin ifrit kesileceksin birden.

Hey gidi duyumuna yandığımın dünyası
Alıp vereceğin olacak ille
Aşk maşk buz gibi yaşayacaksın.

-e.cansever-