23 Şubat 2011 Çarşamba

ben onları şimdi astım


Bitti, gene kaldım duvarların belirli belirsiz çizgilerinin iskeletinde, duvardaki hayaletleri boyuyordum gene, bitti ve arkamdan silah sesleri duyuldu birkaç el, kenar mahallenin birindeydim, içimde sarhoş gezen bir kuş, bana yetecek kadar maviydi aslında, bana yetecek kadar yiyecek uzattı, konduğu dalın vurulmasına rağmen, çocukların günahı olmaz omuzlarına dek, belki de elbiselerimi giydirdi harf harf, ve mecburen sarışın kaldık yine, yine de delilleri vardı kayboluşumuzun, komşularımızın kızı hemşire olduğundan nihayet evleneceklerdi, saklandığım tüm köşeleri kapmıştı gerillalar,
                                                                                                                               bitti, elmalar çürüyünce yasak da kalmadı âdeme, kekeledik hayatlarımızı çünkü biz, intihar ettiniz kendinizi, başka bir lisana gerek yok ölümden gayri.
insan kendi olunca, nehre düşen yapraklardan daha özgür değildir, diri, capcanlı meyveler büyütür seni, bir gitmek tutturursun önce, sonra kıyıya vuran bir keşiş gibi, ve mutluluk uzun sürmez o kadar, pılımızı pırtımızı toplatırlar yoksa, kapanmadan çölün sustuğu melodiler, taşlara basar vazgeçersin, zaten o kadar uzağa konulmadık biz, yetiştiriliyoruz yavrular çıkana dek dağlara, insan kendi olunca, nehrin sürüklediği yapraklar kadar yeşildir, sakin ve kollarını iki yana açmış başakmışsın gibi, o vakit insanları ne çok sever, virgül koymadan da rahat edersin, kuşların vurduğu bir çocuk olarak okşanırsın havada asılı, eriyip giden bir buzun nehrinde, sırası gelince onu da yaşayacaktık gibi, serin, kızıl bir günbatışı anına benzeyen.



cilalanmış parmaklarınızın arasında tuttuğunuz sigaralarınızı içirdik size, köpüklü tenlerinizle sarındığınız parkeler koyu esmer ve yeşildi, derken teoman çaldı biz çok ağladık, törenler ve şenlikler vardı, aldık evimize getirdik, göçük altında kalmış herkes tanıdık çıktı bu seferde, derken çığlıklar, derken küfürler edildi, bombasına sahip çıkanlar oldu o hengamede, yataktan kalkamayan devrimciler buradaydılar hala, yataklarından kalkmadılar diye Rönesans gecikmiş sanıyorlar habire, birbirlerine küs olup sevişenler çıktı aramızdan, sahip çıktık onlara ve kelebeklerin birkaç günlük yaşamalarına bir daha, bir daha ölmemelerine inanmamız emredildi bir daha, inandık, inandık ve bütün bunlar başımıza geldi, biraz cop yedik, biraz elimi tutsan, ve başımızı çuvala geçirip yabancılaştık, yerlere tükürüp tükürüp büyümeyi öğrendik,

Kendini birisine daha çok vakit ayırırken yazdığın zaman, kendini yağmur olup yağmaktan vazgeçirdiklerinde, bir deniz olabilirsin hiç olmayacak sarılarla bezeli.  ve kendini yarım saat kadar ölecek olmaktan ne kurtarır ki, kendini Akdeniz ve Dicle olmaktan kim korkutur, tabaktaki kurt olmaktan, kimi başkalarının kimi başkalarına yazdırdığı ağıtları bağırmaktan kim sakınır seni, kim saklar seni bu tertipli, giyotin harfli karanlıktan, sanki gerektiğinden çok az hüzün veren bir kelimeyi dosdoğru anlatan Süleyman’ın öfkelerini duyamamaktan kim alıkoyar bizi, bir kuşu acıtmaktan, özlemek harfini kimse öldüremez ağabeyler…


lekeli bakışlarını daha bakmadan üzerime, trenden inerler gizlisi saklısı kalmamış olanların kadınları, herkesin yanlış anlaşıldığı bir hayatı olmuştur nasılsa, oysa balkondan tanrı geçmektedir, dik durmalısın biraz daha, biraz jilet ve iki basımlık akbilinle, bir çöle ne kadar sıfat yüklenebilirse işte o kadar kuru, bilhassa geriye bakışsız bir gidişle, dönmelisin dicleye, ama dur, dur gecenin lüzumu yok bu son çekişlerinde sigaraların, akordu bozuk, öfkesi solmuş bir trendeyiz, içerimiz hınca hınc  dolu hüzünden, kışa saklamadık hiçbir sızıyı, çünkü bu, çoktan unutulmuş, üzerinde pek durulmamış bir günün gecesiydi, şafakta kedileri vurmaya kalkmıyordu sahipleri, nerde kim miyavlasa kendimizin biliyorduk bu haykırışları, çünkü Camus’un Yabancısında, köpeğini kaybeden adam şunu der en son,             ‘’ inşallah bu gece köpekler havlamaz. hep benimkiymiş gibi geliyor bana. ’’