27 Kasım 2010 Cumartesi

mahallemizin komşusundan dört halay ve eskidenle barışık bir ikna memuru

bakma öyle fakir göründüğüne şarkılarımızın, fakirlik zor iş, fakirlik zor iş ve mahallede top oynarken hele,  o zamanlar daha da zordu işte senelerden bilmem kaçıydı, daha zordu kitap okumak damlardan damlara, arabanın yağını değiştirmekti mesela fakirlik, çamaşır bulaşık yıkarken ne kadar düşünülebilinirseydi sevda üstüne oydu, oydu ütü yaparken, oydu işte yemek yerken fakirdi herkes, zordu sınav kağıdı okurdu öğretmen, hele çocuklarını hazırlık sınıfında okutmak istemek gibisi lise anadolusunda daha da tuhaftı ve süperdi adı, süperdi adı ve diyarbakır’dan batmana  kadar hep sıddık olurdu etrafında bizim, yani insanlar kanun namına fakirdiler, yasalar böyle emrediyordu hem, haberler öyle diyordu ve bizi ikna ediyorlardı nihayet, olurdu akşama doğru biz evde yorgun argınken maç çıkıyordu, ki şehirleyiz o zaman konjonktür gereği, ki hallolacaktı bizim işimiz yine taşınacaktı okul, daha uzak bir Van’a ya da Antep olsa çok iyiydi dedi babam, çok iyiydi ama nasıl tütün kokuyordu taşra mavisi bir görseydiniz, bir görseydiniz keşke kaldırım varsaydı tütün kokardı, ağaçlardan ağaçlara ipliklen bağlı, tahtadan tahtaya, gözden göze, topraktan toprağa hep varsaydı, varsaydı denizden bize gelene kadar tütün kokardı zaten heryer, ve bizden yorgun bahçelerimize dek atlarımız yoktu gidecek, koşmazdılar önümüzden, üstelik sıcak sayılmazdı hava, insan bayılmazdı, ve köpekleri zehirlediydik adı finoydu, taji ve duman. Dumandı çoğu kez hava maviş mavişken üstelik, üstelik toprak pahalı, otobüs bizim ama belediye seçimlerinden beri, asfalt altından yol geçiyor lojmana, köy delik ve biz çok deşiğiz sanırım bu halimizle, ve üçyollar, Dörtyollar, beşyollar vardır kapitalizmin üstünde bir dinlenme tesisinde, orda isyan osurulup cüzdanlar çaldırılıyorduğu için bıyıkları dudaklarından çok ağzında adamların, nitekim orda bizimkileri dövmüşler ibneler, orda toplanıp jilet atmışlar bizimkilere, orada dediysek yoksulluklarında ve eve dönüşlerinde ve köy yollarında ve okul bahçelerinde, yemek hazırdır çünkü annesi söylemiştir tanrıya çabuk et bu akşamı nolur diye, nolur ya rabbim bizi fakir et diye, çünkü böylece nerdeyse korsandı sanılır dualar, dağları vardı her zamanki gibi ve dere geçerdi önünden gibi mavi, gibi uslu. Tüm bunlara rağmen don kişot tanımaz mı insan? tüm bunlar olurken ne vakit Amerika öldü ki, ve sonra öldüğü için kim yetiştirdi alfred Nobel’i, kim  almışdı rüyalarımızı muhakkak çünkü biz ağrı dağı kadar ağladık, çileden çıkmış bir padişahtık aslında ama fizikçi yetiştiremiyorduk gibi ve kabahat ne vakit patladı yunanlıların başına bilmezdik de yani, sonra kesin soğuk hissetmişizdir içerimizi, ve sonra mahalledeki cami inşaatına yeterli katkıyı sağlamadığından oğlu kimyager olmuştu yan komşumuzun,