3 Eylül 2012 Pazartesi

Çünkü dırdırcı saatler sığmaz buraya
İkna edilmez bir saat duvara asılır
Etrafımızı sarmış bir sürü uzay uyutmaz geceleri
Sabah bir araba kornası gibi çalıp durur



Elbiselerin adı yazılıdır içlerinde
elbiseler kurur
Kahvaltı yaparlar insanlar
insanlıkar büyür
bir silgi vardır bizi yiyip bitiren
ama bitmez tükenmez
Durup düşünmemek bunları ama neyse…
Tam kapıyı açarken sahilde öpüyorlar kızları
Caddeye bir tramvay gibi sokulur bize benzeyenler
 parfümler dökülmüş
pardösüler kırmızılaşır
ve birden işe yetişiriz
patrona güleriz rahat bir gün geçirmek için
ve Esra’yı bir gün daha beklemek
daha pembe gülleri düşünmenin saltanatı
epey bi vakit alır
saat beş olur ses çıkarmadan
akşam, yolda yürürken anlaşılır
ve gece yaşlanıp ölür



ceplerde anahtarlarla demir çarşılarda
bir iki derken sönen ışıklarla
merhabalar edilir, merhabalar edilir
bir tanıdığa merhaba edilir
bir tanıdığa daha
Allahtan yalnızlık var yoksa
Saatler işitilmez, Şiirler okunmaz, şarkı dinlenmez
Bu saat tik-tak’larının arasında kapana kısılır insan
Yazılar kararır
Delik deşik bir kadın rüyaları süsler
Pencereler tükürür yalnızlığı dışarıya
eğilen bir ağaç bahçıvan bekler o karanlıkta
bir tren geçse bari sessizliği içinde
göl kapanır, yavaş yavaş gelir soğuğun kalbindeki
o şakacı bitmezlik