18 Ağustos 2012 Cumartesi

bir Metin ELOĞLU Şiiri

le grand parmak la porte

sevgili şermin, hayrünnisa, saadet hanım;
bu memlekette aydın karı yok! diyen efendiler;
geçerken şöyle uğrayın bir perşembeleri,
vallah topunuzla sidik yarışı eder...
mozart hatırlatınca da, beethoven ezber;
matmazelinden mandolin dersi almış kadın.
heykel hususunda alkışı milyon değer;
şahitler: dökümcü izak'la despieau'nun baldızı, canım...
sen kim oluyorsun, ben kim oluyorum, o kim oluyor?
koskoca yahya kemal'e tenezzül etmemiş kadın!
ayaküstü verlaine, yatağa girince baudelaire...
dikkat edin, pörsümesin kauçuk memeleri,
şurasına yastık, burasına minder...
bedri rahmi'ymiş, balaban'mış boş verir öyle şeylere;
salvador dali'yi sokakta görmüş kadın!
gitse gitse muhsin'e gider,
dümbüllü'ye gitmez tabii
comedie-française seyretmiş kadın.
le grand parmak la porte, yaaa, ne sandın?
gâvurcanın ruhunu bilirmiş meğer!
sanatsever, oğlansever, kızsever...
kendisi kısır, kocası hadım.
ne de olsa avrupa görmüş kadın!


Bir Metin Eloğlu şiiri

-hazır kasabaya inmişken birde resim çektirelim dedik-

nutuklarda kitaplarda öyle dedik,
biraz efendi durun;
kurağı, sıtmayı, hasta öküzü
bir an için unutun;
karnınız tokmuş, sırtınız pekmiş gibi,
şöyle güler yüzlü bi resminizi çekelim;
torunlarınıza yadigar kalsın.
gülün yahu,
adamı sinirlendirmeyin !

kusura kalma resimci bey,
gülmesini bilmiyoruz ki...

bir metin eloğlu şiiri.

aşk mektubu


dün akşam senden ayrıldıktan sonra,
ilyas'lara gittim.
oturup şu evlenme meselesini uzun uzun konuştuk;
karısı da akla yakın şeyler söyledi:
ben gerçi onu severim, dedi;
beraberce yaşayıp gitmenizi kim istemez?
ama, yoksulluğa alışkın değildir o;
açlığa, yalınkat döşeklere pek katlanamaz.
dinledikçe, kızcağıza hak verdim;
bu iş olmayacak gibime geliyor, ne dersin?
sen öyle görmüşsün büyüklerinden;
dört kap yemekli sofralar görmüşsün,
karpuz kollu yaz entarileri görmüşsün;
yattığın yataklar herhalde somyalıdır;
haftada bir-iki, sinemaya gidersiniz evcek...
hayat pahalı, sana pabuç alamam;
papucu bırak, şöyle karın doyurucu bir şeyler de alamam;
kitap alamam mesela,
radyo alamam, tiyatro bileti alamam;
gençsin birçok şeylerde gönlün kalacak.
peşin söylemeli ki sonra bana gücenmeyesin;
benim cigaram var, rakım var;
alıştığım insanlar var bunca yıldır,
sevdiğim, inandığım;
onlarla görüşmeden edemem.
hepsini kabullensen bile, günü nasıl kurtaracağız;
memurluk bana gelmez
ticaret filan da yapamam, yaradılışım böyle;
çelimsizim, taş kıramam.
ben yazarak, çizerek geçinmek zorundayım;
diyeceksin ki; ölme eşeğim ölme!
sen bir aralık demiştin ki:
gerekirse, ben de çalışırım demiştin;
ingilizce'den tercümeler yaparım, dikiş dikerim;
el işine koşmak gücüme gitmez;
annem bana bunların hepsini öğretti.
benim anam da iyi kadındır, biliyorsun;
sana kaynanalık etmez tabii.
ama, hastalıklı, eli işe varmıyor;
bulaşık mı yıkayacaksın, tercüme mi yapacaksın;
ortalığı mı süpüreceksin, dikiş mi dikeceksin?
bir gün, beş gün değil ki bu;
gençliğini de yitirince hayattan soğuyacaksın.
ben şiir de yazıyorum, biliyorsun
şiirimde barış gibi, hürriyet gibi sözler geçiyor;
buna içerleyenler olacak belki,
bu güzelim işe bir kulp takıverecekler;
cezaevlerine düşeceğim, sen yapayalnız dışarda...
bu mektubu postaya vermeden önce,
şöyle bir gözden geçirdim;
başka kusurlarım olsaydı,
emin ol, onları da yazacaktım.

bak düşün taşın.