7 Mart 2012 Çarşamba

BASİT BİR YALNIZLIK DA YETERDİ


Basit bir kareli defter de yeterdi
Samatya istasyonunu anlatmak için
akşamı beklerken
beklerken parçalanmış umutları
biraz önce yağmur yağmış o istasyon
hüzün dağıtırken
uzaktan bakanlara bile
kıyı yolundan geçenlere
ve yolculara ki hüznün kendisidir
biraz şairdir akşama doğru
anlayışla bakar istasyon şefi
hafif gülümseyerek
ve aldırmaz bile
ve birden gün geçer
aldırmaz
tirenlerle yolcularla yüklerle
biletlerle pasolarla geçer gün
ve Egemen Berköz evine döner
Kupkuru yüreği hüzünden
hat boyu kırık dökük ev içlerinden akşama doğru
bir gün bir kadın çamaşır asarken memelerini görmüştür
bir gün don fanle bir adamı sabah sabah pilav yerken
bir gün her gün çocuklar görmüştür kirli ve arsız
bir gün her gün insanlar biletler istasyon memurları
ve bir gün Egemen Berköz evine döner
Sabah midesi bozuk
öğlen fasulya kılçıklı
bir parti satranç oynamış
iki metin yazmış
Pavese'den birkaç sayfa okumuş
birkaç çıplak kadın resmi bakmış
pencerede birkaç dal ağaç
ve birkaç ondört onbeşinci kat uzaklarda
rüzgârda perde uçuşmuş durmuş
sonra aklında kaktüsleri
sonra Ben Shahn'nın ve Amerika'nın insanları
sonra Töbder'in ve Türkiye'nin insanları
sonra çantasında bir ufak yeni
sonra elinde bir küçük kavun
sonra içinde kıpırdanan bir şeyler
Egemen Berköz evine döner
Tirenden inip istasyondan çıkıp
istavritlere kolyozlara bir göz atıp
tırmanır Mütesellim yokuşunu
tırmanır Ünal apartmanının merdivenlerini
düşünür ta beşinci kat onaltı numaranın kapısına kadar
düşünür basit bir kareli defter de yeterdi

basit bir kareli defter de.




EGEMEN BERKÖZ

yalnızlık marşları

şimdi sen bir devlet olsan çok tutulursun
bir çok sorusu olan çözümler bulursun
bulursun bu kadar niye gelmedin biraz
böylece sonraki şimdilere uğurlanırız
şimdi elinde mızrak olanlara deştirirsin böğrümü
okunaksız yazılar yazarsın camlara yağmurdan
deli edersin sen bizi mutfaklarla çamaşırlarla
kışın uzun geçer bahar topallar
ve boş bir yolda biraz çok beklemiş kalarak
unuturuz seni de hayli hayli
toparlarız renkleri dengeleriz skoru
kurutulmuş günler sorarız annemizden

yaşamak vaktine geç kalmış otel yorgunlarıyız
ki öyle sarmaşığız, dallarımız bitmek üzre
sonra benim sezen aksu bileklerim de incelir
sonra bir tapanca beni nişan alır
saklanmayı başaramadığımız sokakların öksüzleri gibi
vuruluruz karanlıkta

çünkü geç kalmayı öğrenemeyecek kadar mecnun değiliz
tersinden okuyanlar için sigaralarımız yanar
çatık kaşlı babalar bıyıklarını uzatırken çocuklara
saatin tik tak’ları dökülüverir halıya
halı temizlenmez radyoda söylenen şarkılarla
bahçeye çıkılır kızgın ve geri dönülür kızgın
ve vuruluruz karanlığa uzayan aralarla
gelmeyeceğini bildiren evlerin yüksek katlarında
gelmeyeceğini bilen evlerin tehlikeli odalarında