16 Nisan 2012 Pazartesi

11 Nisan 2012 Çarşamba

sefkili arsıs ölüm

bu oğlan kızıma eziyet koymaz çektirir

sevgili arsız ölüm

gözlerini yumdu. '' Şiirleri yırtılan başka kızlar var mı? diye sordu. Kar düşüp su oldu. Dirmit gözlerini açıp karı aradı. Göremedi. Başını buz mavisi göğe kaldırdı. ''Varsa, onları bulacağım,'' diye bağırdı. Ezilen kolunu    usulca yokladı. Çantasını koltuğunun altına aldı. Okula gidemeyeceğini, eve geri dönemeyeceğini hatırladı. Sinemaya gitmeye karar verdi. Afişinde başına renkli balonlar yağan sarı saçlı bir kızın olduğu filme girdi. Filmde, köyden gelen bir kzın şarkıcı olabileceğini, karnından bıçaklanıp sahneye devrilebileceğini öğrendi.

6 Nisan 2012 Cuma

sokakta gözünü bize dikip, ona bakmamızı mecburlaştıran, hiç bir özelliği olmayan köpek adında bir köpek, yavaşça gülümser, hızla gülümser


AHLAR AĞACI -sandy posey-be mey baby eşliğinde,

1-siyah papyonlu olurdu mutlaka
resim defterimizdeki damat




2-bir ilaç içsem bari diye düşündüm,
biraz kolonya sürünsem,
ferahlasam, pencereyi açsam.
şöyle bir şey yazdım sonra:
yağmur, çamurlu bir elbise dikiyor şehre
sıkılıyoruz hepimiz bu çamurlu giysinin içinde.
berbattı,
bir şiire böyle başlanmazdı.
iç ses diye söylendim,
ardından yıldırım gürses...
aptal aptal güldüm bir de buna.
ayşecik vazoyu kırıyor
ve 'tamir et bakalım' diyordu babasına.
yapıştırsam da parçalarını hayatımın
su sızdırıyordu çatlaklarından.
karnabahar kızartmıyordu asla
başrolde kadınlar.
güçlü bir el silkeledi beni sonra
sanırım tanrı’nın eliydi.
sayamadım kaç ah döküldü dallarımdan.
binlerce yeşil gözü olan bir zeytin ağacı gibi,
çok şey görmüşüm gibi,
ve çok şey geçmiş gibi başımdan,
ah...dedim sonra
ah!
iç ses, diye söylendim





3-ahlat ahların ağacıydı,
cezayir nasıl cezaların ülkesiyse,
öyleydi işte.
ve etimoloji eti’lerden kalma
bir zaman birimiydi yanılmıyorsam.
ve yanılmıyorsam yalnız insanların,
kahvaltı edip ağladıkları pazar sabahları yokmuş o zaman.
mesela o zamanlar
mutsuz olduğunda insanlar,
yok olurmuş bazı dakikalar.
gülümsedim o sıra,
bazen sevinirim,
sevinmek nedense hep yedi yaşında
ve ah... dedim sonra,
ah!
bazen ah diyorum durmadan,




4-
nasıl bilirdiniz çocukluğunuzu ey cemaat?
nasıldı
öldürdüğünüz birinin cenaze namazını kılmak?
ilk üç vişneyi verdiğinde bahçedeki ağaç
annem sevindiydi hatırlarım.
ah demişti.
ah!
üç küçük kırmızı dünya verilmişti sanki ona.
annem çok sevinmelerin kadınıydı.
bazen sevinince annem gibi,
rengarenk reçeller dizerim kalbimin raflarına.
annem çok sevinmelerin kadınıydı,
sıcak yemeklerin.
başına diktikleri o taş,
ne zaman dokunsam soğuktur oysa.



5-çoktandır öksüz olan dünyaya baktım




6-bizler sarımsak kokan uzun bir dizenin,
fötr şapkalı kelimeleriydik,
çürük dişlerimizle bizler,
dökülmüş harfler gibi kelimelerden,
saf ve pembe gülümserdik.




7-didem madak

5 Nisan 2012 Perşembe

reşad ekrem koçu

yavrum

gönlüm tüyleri boz, gözleri al
dağlar üstünden uçan bir kartal.
yaylalarda güheylan istiyorum:
yavrum,
seni istiyorum

gönlüm bir yarasa, gözleri kan
kanadı mehtap, sesi kehkeşan.
bilmem ki canım, ateş mi, kül mü istiyorum,
bilmem taranmış baş mı, perişan kakül mü istiyorum,
yavrum,
seni istiyorum

gönlüm yol kesen asker kaçağı,
belinde öndördünde bir ceylan bıçağı...
beni öldürecek candarma, kurşun istiyorum,
bağrıma bir bıçak da bu güzel vursun istiyorum:
yavrum,
seni istiyorum.

4 Nisan 2012 Çarşamba

birleri seni görmeyerek yüzündeki okunaksız öfkeile

önce ihtiyaç belirir
ihtiyaç zamanlarında yokluğun
önemi, en kısa sürede paralanmak ister
istemek için önce bir hatırlanıp anılır ve aslolan

yavaş yavaş sertleşir istek
ve sonunda dua kalkar ayağa
ve sonra dua kalkıp bağırır
ıslatır odaların ateşini
ruhumuz varsa eğer ruhumuz söner
aramızda kırgınlıklar olduysa onlar dursun
zati ev çok uygun dağılmaya
yani bardaklar kırılmaya çalışıyor rüzgardan
öyle ki televizyonda biriken ses
izin vermeden
kapının
bir el tarafından açılıp bizi güneşlemesine
daha rahat koltuklara göz koymamızı
söylüyor öfkeyle karanlıktan korkan yanlarımız
ve dua işlerliğini yitiriyor.
buzdolabının organlarında
yetişen kahvaltı
bitiyor, sonra aslolan; bunları hep görüyor
görsün
varolmaları sona eren şeyler
gidip gelmiyorlar artık
eve getirilen şarkılar bağırıyor
bütün etrafı bir varolmak kaplıyor bir hayalin içindeki
yiyecekleri mutfak eşyasını tahtadan bacaklıları varolmak kaplıyor
can olduğu yerden kıpırdayamıyor, sönüyor can, kıpkırmızı oluyor utancından
kaçıyor, kaçıyor uzaklaşarak, uzaklaşarak yakınlaşıp
ama yağmur yağmıştı ya
yağmur yağması güzelleştiriyor birden
şehre yeni giren kızları
bu caddenin ortasından geçeceğim hevesi kaplamış
herkes beni görecek amacıyla
şehre yeni giren kızları.
bu caddenin ortasından geçeceğim
trafik beni çarpacak, telefonda konuşurken
bir süleyman'a nasıl hüzünlenilir göstereceğim
giysiler hala bekletilmekten rahatsız
eskimek istiyor tüm gömlekler
alışverişe çıksın istiyor para pul
kelimeler düşmanlık ediyor tanıdıklara
bir duvarın ayırdığı Urfalı aileler
konu komşu olmaya gelmişler
ama ben bu caddenin ortasından geçeceğim
ama kimsenin ne dili ne dini
biz aynı bir kişiyi hep sever vaziyetteyken
biz hepimiz aynı kızlardan hoşlanıyoruz, şıklar arasından
ödümüz kopuyor yalnız olduğumuz anlaşılacak diye
bu caddenin ortasından geçeceğiz, söz verdik bir kere
bir kot pantolon da bunun için alınacak
koltuk takımı böylece, palmiye ağacı bizim bahçedeki ağaçların hepsinden
daha özel
filmlerde adı geçen arkadaşlar da olmasa
allah bilir kaç yaşından beri yaşar taklidi yaptığımız bu hayat
ve yaptıklarımızın hayatları
ispatlanamayacak,
bir insan elinden çıkma
yapmacık kişiler, mankenler.
ancak
arkadaşım kağıt kalem kullanmış ya
Osman konuk senin yüzünden bilinmeyecek
diyorum
fişler prizde değil
süleyman bir kitap kapağı olamaz
olayların
gerçekleşmesi için
bize
ihtiyacı var

ihalenin birine patlayası olur, bazan bir kaç gün boyunca aynı ezan aynı vakti gerektirmeyebilir
tüm o kullanılıp bizi bekleyen atık günler geçmiyor

3 Nisan 2012 Salı

sana da bulaştıracaklar görmemezlikliği

adımız incedir, gereklidir
adımlarımız da fena değil, kaldırımlara uygun
merdivenler yön işaretleri durakta rahat durmayanlar
kahve içmek için fal baktırıp, evlerine üç kişi olarak dönenler
fal bakmak için o koca yokuşu çıkıp kahve içtiler
sorular açık değil , ki kimse gözlerini nereye bakacağım diye kullanmadı
iyice duymayarak da cevaplandığından kocaman gürültüsüyle hocam
iyi bir araba almalıyım çağına girer müsait yerlerinde inecekler
televizyon bilgisayar ve saatler açıktır aniden, mülkiyet esirgenmemiştir
fakat yalan söylemek saatleri yaklaşmaktayken
fatih'e girilir, mesaide söylenmemesi gereken edepsiz kelimelerle girilir
ve aniden, genelde aniden çok olur, Eminönü’nden otobüs kalkmak üzredir
amaç yoldur, yolda sade sigara içerken fiyakalı
kimliğini taksimde polise göstermek için kaybetmediğinden
bacağın güvenle ağırır
bankanın betonunda oturduysan
yapacak bişey yok, beklediğin an gelip çatmayacak bugün de
böylelikle Fatih’ten çıktık, böylelikle sanki her yerden çıkmışız kızgınlığı
en azından ‘’Sigara Ucuz'' kalsaydı


evet sonra bile bile Çapa'da doğaçlama bir hüzün koyduk aramıza
böylece işte gidip Topkapıya insafsızca ulaştık
aklımıza Allah'ı getirdik,
getirdik getirmesine de ne dediğini bilemedik
sonra dünyaya, o bizimle içinde değilmişiz gibi konuşan dünyaya
jilet çekmeyi konuştuk,
konuştuk ki duyulsun
nasılsınız bir takım insanlar?
konuştuk ki duyulsun
nerelerdeydiniz?

iyisiniz iyi! bir takım insanlar sizi
bizden memnun musunuz bari?
ama olmadı, ne yapsa olmazmış, aşk yaraymış
dolaplar çevirmemiz gerektiğine döndük tekrar kendimiz için
dolaplar çevriliydi, hazır bekletilmekteydi
marşlar ezberlenmekte, dualar edilmekteydi
çok dışarı çıkmaktaydık içerdeyken, sorulmaktaydı
nerdeydiniz?
sıkılmaktaydık, hepimiz sıkılmağa misafirdik
hava da öyleydi, gene öyle,
otostopla dağlara çıkılabiliniyor fikri
kesin sebepsiz yere ama gerekli yere fikri
yükselenler oysa hep alçaktır, trafikte yaya ilkin haklıdır
fakat sonra insan düşününce kadınları
bir zerdali çiçeği elde, bütün gerçekleri reddedebiliyor
yani demek istediklerimiz virgülden sonra gözükür
demek istediklerimize ama diye başlarız 
bunun için şirinevlere varır varmaz
aklımızda aşk; sesimizdeki kırlganlığa saklanan
ellerin çeviremediği bazı telefon numaraları
bizim ihtilalimiz en fazla
kravat giymektir


üstelik bir yerlerden bilim yahut sanat gelecek
ve kapımızda bekleteceğiz
dürüm söyledik o da birazdan gelir
tam da bu yüzden biraz, geç kaldığımızda kendimize tokat atılmasını istemezdik
birazdan her şey gelir, çok tanıdığımız belediye otobüsü şoförlerinden
bir abimiz gelir, yaşlı biraz fakat trakyalı
üstelik gümrük, üstelik üniversiteli kızlar kot giyinmemeliler
kandırmayalım birbirimizi, kandırmayalım gitsin
sakinlik ve tölerans, bağışla beni, mutlu olmamız çok şeye bakar bizim
kolay değil, kahvaltıdan üsküdar’a kadar açlığın nöbeti
oraya varmadan acıkmış yerlerimiz var
karşıdan karşıya geçerek adımız incedir
topalladığımızda şükredeceğiz,
ancak kötü durumda hatırlanır allahımız, herşeyimiz

herkesin kararlı olduğu sokaklardan
herkesin güneşe ve hayata şöyle bir bakıp
10 güne bahar gelir dediği sokaklara
karşıdan karşıya geçerek
adımız incelir, soluğumuz ferahlar, soğuğumuz nefretimiz
öfkemiz nerdeyse ev sahibi, bize,
bir yağmur koyarlar Pazar günü için, alıp ıslanırız,
bize bir cami çıkışına denk getirilir selamlar
nerdeyse esnafız, nerdeyse masada oturmuş ve konuşuyor taklidi yapmaktan
zararlı çıkmıyoruz,