13 Nisan 2011 Çarşamba

RÜZGARSIZ YAĞMURLAR

bilmem bu sigaram kaç yaşında
bilmem bu kaşım bu gözüm 
ormanlarda kayboldum beni bıraktığınızdan da ötelerde
hala bir tanrı bekliyorum ellerimi tutan, yahut kadeh kaldırmasını ve sigaramı tutmasını öğreten diğer ellerimle
sonra üşengeç, tutuk, saygılı kadınlar buldum denizle kesişen ormanın, güneşe doğru başlangıcında
sonra sokaktan kaçarken sokağa doğru, el pençe divan yalvardığım tanrıların hikayelerine benziyordu bundan böyle hikayeleri
yaralı olduğum bütün sokakların ve evlerin ve caddelerin ve çiçeklerin kitapların tanrılarına seslendim,
ordaydılar adlarından harfler uzattılar bana
kısrağından düştüğüm sokakların, merdivenlerini tırmandığım kentlerin, sevdiğim sevildiğim kadınların ve onları yazan harflerin, hıçkırıklarıyla ağlamadığımız kadınların ve onların çikolatalarının,  kahvehanelerinde kötü çaylardan akşamların, yumuşacık edepsiz ve sessiz okumalarımın, onları yazan harflerin, simitlerin ve silahların ve mektuplarını okurken ki aşık balzac’ın tanrısına koştum,
toprak sürdüm yanaklarına karanfil koktular
unutmak dedim, şu anda ormandan ve herkesten hariç herkesi unutmak ile başlayalım dedim koşmağa
hatırlayıp kaçtılar incir koktular, çünkü kılıçlar da yaratılmaktadır
 kim olduklarından öteye kadar korktular bir düşünsenize, ve çikolatalar bir düşünsenize
evet bundan hemen yarım saat önceydi bin yıllarca sürdü
aldılar götürdüler yaralı olduğum bilinmedi
üzerlerine baktığımda döküldüğü pek anlaşılmayan yaşlar bıraktım, gördüler belki ama resim çizmediler
harfleri birleştirip evlerden, ağaçlardan, kedilerden ve gökkuşaklarından yaptık birer ikişer
notlar aldık, nereliysek yani nerde öldüysek, çünkü terzilere iki sene ömür biçtikleri için haykıran fahişelerin fazlaca bulunduğu bir yerden,
kendimizi seviyorsak bağışlanmaya yetecek kadar sıyrık göstermedik meleklere
oysa davamız düşmemişti, hala yakışıklıydık, kelimeleri tanıyorduk ve Victor Demeden şarkılar dinlerken çay kokmaya karar kılındı, şimdi kaç kez karar kılınıyordur dünyada bi düşünsenize
seni ve tüm senleri ayırtmıştık ormanların en tenha istasyonlarına
ordan geçmek öylesine kutsal  ve öylesine şaşkın şaşkın durmaya yol açmıştı
aslında kuş gibi kokuyorduk da söylemekle inanmak arsındaki korkak çizgilerden yürüyorduk boşluklara basmadan
hepimiz marşlara ses vererek uyanan piçleriz gibi erkenden doğuyorduk sınıflara
Lililer ve Romyler bizden yaklaşık on sınıf kadar uzak ve saygılıydılar
bu yüzden hep biraz sisli geçiyordu takvim yaprakları
boynumuz sabahtan akşama kadar tutuluyordu Lili’leri Romy’leri  ve birbirimizi görmemekten
şikayetçi olacağız elbet tek başınalığın boşalttığı özgürlükten ama
kuyular o vakit çok fazla kurcalanıyor şairler tarafından, biz görüyoruz oldukça resimli cümleler yazıyorlar
ki  allah’tan avcılara tahsis edilmiş bir kalbimiz, bizi ayıran yeşil, kapalı, rahat akreplerimiz var
duvarlarımıza bakıp aslan kesilebiliyoruz hala bu tek başınalıklarına rağmen,
 özgürlüğümüze rağmen düşünüyoruz ve çaba gösteriyoruz topluca intihar etmeler için