25 Mayıs 2011 Çarşamba

yıldızların kopuğu

BU KARANLIK SENİ ÖZLEYECEK

akacak pınarı olmayan kasabanın yağmur bastığı kahrını
kendilerimizin uzantısı olacak bir trenin Amasya’sından geçmemek kaydıyla
ve geçmemesi üzerine, ve  geçerken edilmiş bütün yeminleri bozarak

düşman işgaline uğradığımız bu kentlerde görüp görülecek bütün tehlikeleri

nüfuslarımıza aldırmış gibi sakin sakin atlatabiliriz, annabel lee makilere alışık değilken henüz
hem zaten kasabadan göçüldü göçeli kimse sakin değil, yaralarımız çok okunaklı çıkmış mektupta

ve hepimizin bir olup imzalattıracağı izler var, birkaç yara izi, birkaç şiir izi 
birkaç kundak, birkaç selam sabah ve birkaç gözlüksüz çıkmak sahnelere.
küller dökülecek başlarına, vay ki bekçiler sure okumayı bilmediğine göre

ve bu kadar yası tek başlarına ninelerimize çektireceğiz diye küller elbet dökülecek
umarım bize sığacak bir deniz vardır şu salıncaktan bakınca şu kızılca kıyamette, şu perde arkasında felan

yoksa külahları değişecek hoca, geç saatlerde bir oğlu var, ellerinizden öpmeyecek kadar modern şehirlerde büyüdü
ki maveraunnehir de dedikleri kadar tatlı değil zaten, paraşütten düşen her on kişiden birini martılar pekala yiyor

sokaktan geçerken boş yere telaşlanıyor hırsız, doğum günlerinde artık herkes apartmanlardan atlıyor

ve sırf bu sebepten pencere kenarlarına tapanca koymuşlar atlamayı bilmeyenler için

belki de hala doğmadığımızı bile bile ölmekteyiz allah'a 
ya da düşerken rol icabıdır diye susmaktayız sevgiliye




ne elalem kırbaçlanır ne gözler yaralıdır ne de inanılması gereken mısır çarşıları kalmıştır seherde
aşık olmayı bilmemek demektir sanat, seyredilmeye seyredilmeye damdan yıldızlar kaymış  
ve çıkar mermerden cami önlerinde en iyi bildikleri rüyaları dinler benim büyük halklarım

demek istediğim bu zatürreelik işlerle karıştırılmasın diyedir sanat, ölesiye bağlılıkla ve kırmızı bir yılanlar görerek
zaten müdür ve başkan olacağını sanan her delikanlıda vardır bi zatürrelik

çünkü hesaba katmadıkları adamları mecburen sokak çocuklarına dönüştürüyor artık tanrılar
burada tanrıların cesaretinden söz açmanın tam da sırası değil mi cemal süreya, çek kılıcını artık yaralandığımız yerlere 
ki o anlarda benim ciğerim sizde olsa o kılıca bir beden,bir kın olur
yukarı doğru akmaya mecbur kalır şelaleler, şemsiyede kbirikmiş  yağmurlardan yapılır tekrar bir şelale,
sonra yalnızlık benim yaşıma gelir, yalnızlıklar akar iltihaplı bedenlerden
o anlarda memet taklidi yapan bütün ihtiyarlar benim yaşımdadır, gençler benim yaşımdadır, bütün anneler benim

ve benim yaşımı görmeyen şairlerin
29 yaşını görmüş tinercilerden pek farkları olmamıştır, yani miktar olarak örneğin, yani delicesine, yani bütünüyle timsahlaşmadan biz

yalnızlık çeşmeden dönen kadınları eve döndüren oğullarıdır
yalnızlık şarabı içmeyi bilmeyenle tanrının hesaplaşmasıdır




bugün mesela keyfim kaçsın, kılıç batırılmadık yerim kalmasın savaşta

ciğerim kalmadan da bu öküzü dövebilirim
çünkü benim saçlarım annem görmesin diye düzenlenmiştir

beni sandala bırakacak bir neyim bile yok zaten, bir violinim, bir katilim
alternatif kahırlar ezberleyenleri kaldıracak suyum da hala kovada, beni yıkanacaklardan sayıyor sayın genelkurmayım

ve dökemeyince çiçeklerin ezilsin diyecek bir padişah ta gerek, kanyona gitmemiş harikulade pir badişah

üstelik ben olsam bu şehirde birkaç tur atıp, lale’yi ve Ruken’i görmeye giderim anneleri yarışmalardayken
böylece ara sokaklar tenha olur, böylece ara sıra intikamlarımı temizlerim

ve seherde şarbon içilmiş dünyalar kadar ukala
bir ömrü hükmen mağlup saysınlar diye intikamlarımın yerine

söktüğüm eşyaların sahiplerine boynu küçüğüm