24 Eylül 2011 Cumartesi

salonsuz bir keder ile

başkaları gitmiş olabilir, karanlığın kime kalacağı bilinmez
ihtimaldir ki sevmek: bir beşikte doğmayı beklemektedir
fark edilmek için çaldığın bir şarkı gibi aceleden okunmaz
ihtimaldir ki bulmaya hazırlandığın sevgili, istasyona doğru ölmektedir
uçurumun altında kav, yanmış ve ölü bulunmuş yaralılar
dertleri tasaları yok, artık sevginin iki katlı çelik elbisesi herkes
üç kanatlı gözcüsü kim olacak, bu ise açık seçik bir filme girer elbet
yağmurun bitimine dek intihardan bahsedilmeyecek
çünkü o çocuk öpüşmeye doymuyor istasyon gördüğünde
ve biz neyse ki yola çıkıyoruz gözlerimizi götürmeden
yağmura hapsolmuş bir köyün derme çatma Salı günlerinde
öpüşmenin inzibatları derleyip toplamış etrafı kör yürüyüşlerde
görünmüyor iç içe geçmiş salonlar, küfürler birisinin yeleği gibi
yani ne kadar perişansak o kadar da marifetimiz var hayata
evlerin içi dünya kadar pişman ev içi olduklarına
nefrete saygımız var, sevgiye muhtaçlığımızsa baki
ama istasyon hiçbir yerden görünmez başkaları yüzünden
kıyıya vurur vazgeçmek, ihtimaller boşalır çeşmeden


görmek ki hayatın kalesi, alkol ikindisi ve süpürülmesi gerekeni
gittik gördük ama dirilmeye vaktimiz yetmedi adam gibi
ve günü kurtardık diye birkaç yıl acı çektik, çekildik alkollü gecelere 
çekildik bütün zehirli yılanların ülkesine, dehşetledik sinemizi
ürperdik, ürpermiş gibi yaptık ve düğümler atıldı bir sonraki yaza


öpüşmekle sevmek arasında ne kadar zaman vardır ki
bir de kuğular, bir de başaklar, bir de ne vardır ki bilemedim
salonsuz bir kederimiz uyanırdır mutluluk denince aşka
bütün camların kırılası gelirdir tahmin ederseniz
ve böylece kıtlık kıran kaybolur diye bir ümit belirir aynada
diye öcü alınmalı kapı çalmakların, diye hücum edilir yalnızlığa