12 Mayıs 2013 Pazar

Pazar Pazar / Aslı Serin

artık zamanı gelmiştir
yani sanırım
1 Kitaplık düzenlenecek
2 Yatağın yeri değiştirilecek
3 Halıya basılacak
çünkü Pazar günleri patronlar mahsusçuktan ölür
sosyalleşmek sıkıntı verir insana

günaydın demeyecek olmanın
eşofman paçalarına vurmuş rahatlığı
tekel bayilerinin iyi ki açıklığının huzuru
elektrik kesilse de telefon çalışır –bunu geç öğrendim
bunu geç öğrendim demeyi ve
pazarlıksız olduğunu Pazar’ların çok sonra
anlamanın mesela çok sonra
anlamış olmak dışında bi halta yaramadığını
zamanı geldiğinde bunu anlatırımher böyleliğin bir öyleliği varsa
uyumanın ödülü yalnızca rüya
yatağa kendini bastırmak
kendini kendine bastırmak
kendi kendini astırmak durduk yere kendine
boşluğa kondurulmuş ev içlerinde
arka bahçesi içinde olan ev içinde
elma dersem çık bir ev içinde
duvarları ayna olan ev içinde
zamanı gelip gelmiştir artık ev içlerinde
her şeyi hiç olarak tasarlamak

ben bir Pazar daha gördüydüm korkunçtu
içimde yedi başlı ejderha büyüyordu korkunçtu
önce sola baktım korkunçtu
sonra sağa sonra tekrar sola
baktım ki halıya basıyorum
baktım ki muntazam bi’yalnızlıkla
baktım ki her şey ertelenebilir
yatak burada kitaplar dağınık saçlar
saçma bir duyarlık büyür büyüdükçe
terliklere bakıp ağlayabilir insan büyüdükçe
keşke Pazar’ın göbek adı ve
her şey bir kadının ofsaydı anlamaması kadar doğaldır
hiçbir şeyin yeryerinden olduğu eviçlerinde

uykunu tam almışsan bir de üstüne rüya
bunun bir bedeli varsa
her Pazar kendini hamile bırakabilir insan
her Pazar doğurabilir
hiçbir korunma yöntemi %100 değildir

yüz yüze geldiğimde yüzümle
ki böyle durumlarda ne denir bilmiyorum
ki çoğunda bu denir biliyorum
okulu asmış çocuk edasıyla
bir daha yapmıcam yemin ederim
ben böyle olsun istemedim

şimdi pakette son üç sigara
hatırlıyorum da yine böyle bir Pazar’da
divan altlarından çekmece arkalarından kitap aralarından
bitirmiştim kötü günleri

neyse ki tekel bayileri hep açık   

Seyyidhan Kömürcü

Yine Hasar

ahh ki çadırımızı onlar çaldı
bezimizi onlar gerdi
zift oldular şimdi asfaltla boyayacaklar bizi

bu ara insanın insana su topladığı yerden bahsediliyor
yakında toz ve duayla canı silinecek yerlerden
orda kasrı evlere kuyusu kendine yakın çocuklar üzülecek
orda ağızları kusur, gözleri rica çocuklar
yakında yeri yerinden oynatacak
tavana kadar canı sıkılacak onların
bu ara durmadan kanım kaynıyor karla karışık yağmura
bekliyorum biri gelsin ve bunu açıklasın bana:
çocuk mu ayin mi bu kendini dişleyen gövde
huysuz çaput, buruk tef, telaşsız dengbej
burda boyuna çukur ve incinmiş evlerden bahsediliyor
el yordamıyla anlatılıyor evin avluya canı sıkılmış hali
öyleydi, ondan uzun ediyorum bu erken ve unutkan sözleri:
burdaydım! burası çatık zamanda ısrar
burası çukur, hem taş hem telaş
kime nemlensen kendi kendine zaten ıslak
babadan kalma oyuk babadan kalma surat
aslında burası özenle hasar:
hayat ince, devlet dalgın, sabır sıkılgan
ortasından yırtılan, yırtıldığı yerden usulca dikilen dikkat:
yarısı dua üç kardeş dört kuyuyduk biz o avluda
parçalı bulut annem, bir oyuk biçimiydi babam
kendiliğinden ikiz yağış, biri diğerine kesin hasar
iki karış avluda dört kekeme kuyuyla başladı ayin
biri diğerine surat, her dalı tembih kalan üç kardeş
onun fistanlarından yapıldı bunca çaput
kulpsuz fincanda mırra, durmadan ona içildi acı
ona adandı o karla karışık yağmur o su şehri
bir rüya: çıkıp onu dileyen bendim düştüğüm ceviz ağacından
bendim dumana dayanıp tiner ve terebentine sataşan
rahatına düşkün binalarda ahh onlar:
orda evler avlusuna kadar üzgün
evler cinnet, bir şey olacakmış kadar sara
ahh onlar: biz cezbe oldukça bize soğan koklatıp
tabandan terasa kadar evlerin evlere canını sıktılar
göçtük ve gördük dört çiviyle yürüdü o güzel atlar
konuşan biz, dinleyen ve kişneyen onlar
insan insana olabilirdi evler evlere taş atmazsa
epeydir insanın insana su olduğu yerden de bahsediliyor
orda herkes herkese yüz
herkes kalan bulutundan düşen bin parça
orda her evin canı var, sıkılıp çocuk yetiştiriyor avluda
asıl onun su topladığı yerde başlamalıydı ah!
ahh, çukuru geç, kuyusu zamanla bulaşmalıydı çocuğa

üvey aklımın dumana derin sataştığı doğrudur
doğrudur adımın devletle, yüzümün ricayla anıldığı
sonra ahd olsun özenle annesi yok evlere
orda herkes herkese ayin
orda çocuk dediğin pür, çocukluk dediğin surat,
dediğin tenha, dediğin cezbe olmalı biraz
ahd olsun ki oraya
orda çocukluğu ısrarla tütenin avlu
orda, kalanın kendine kuyunun kuyuya taş attığını gördüm
engebeli evlerden ılık aklıma değnek
şimdi bana durmadan dumana alışık tef, çaput ve yağış gerek
işbu artan nevalem, onların çınlayan tembihleri:
uygun yaşam uygun adım uygun aşk
gidiyorum, mazgaldan mıknatıs ve özenle bırakıp herşeyi
gidiyorum, sular ve seller götürsün sizi

(Hasar Ayini’nden)

telleri koparken yaşlı bir sesin

Zorlanarak geçiyorum sefaköyün çatlak yerlerinden
Yemeğin  acı olması da fark etmiyor artık
kahvenin kötüsünü bilmem zaten
Düşmanlar ayaklanıyorlar aklımın köşelerinde
Bir bardak su içip uyuyacam her seferinde
Sanki uyuyacam ve sanki iyi bir virtüöz
Damarlarımda durmadan geziniyor benim
ve bir sesi kovalıyor görünmek için
Yaşamaya ve su içmeye aldanmak adına
Birisi çıkıp gelmeli
birisi aynalardan saklanarak
bir adımda gelmiş gibi karanlık
pek kalmayacak gibi kararlı
güzel sayılmaya yetecek kadar
sarışın ve hüzünlü
olmaya gelmiş birisi.
Ertelediğim felaketi kirletmiş
rahatlatmış birisi
Kumlardan bir Akdenize bırakacak olan beni.
oysa sefaköyde yürümeğe alışmışız biz
bi kere bu caddelerde ne var böyle ışıklı ve merhabalar kokan
Dersler, havalar ve güneşleri eksik
Güneşler ve hep unuttuğumuz hüzünlü ağaçları
yine de mutluyuz sanki görmekten herşeyleri.
emirgandan, çaylardan , denizin yakınında gezen
şairlerden
ve esmerlerden, kırmızıdan utanan sevgilerden
kaçıyorum
bir caddenin kirletilmiş yanaklarına
o yanaklar görseniz ne güzel
Oralardaki kalın pardösülü ortaçağ insanları
Uzaklara fırlayacak benim gibi
Büyüyecek bize kalan harfler ve resimler
Şehir merkezlerinin kuşları gibi
Sönük sönük hatırlanacaklar ve
Bir yaz günü gelmiştiler sanki
Uzak soğuk rüzgarlardan dolayı
Aslında biraz yükseklerden dolayı
Hep mühim olanı kaçıran akıllara
azıcık akıl versin diye
ulan bu ne biçim sevmek ki desinler diye

Güzel görünmekten ve mutlu olmaktan dolayı
Bir bulut beyaz gömleğini giymiş
kötü kötü dolaşırken aramızda
Göğün en temiz ve alımlı semtlerinde
ve mavilerine aldandığımız gözlerinde
Birden sitem eder gibi
Selamını almıyorum senin ey sabah güneşi