25 Haziran 2011 Cumartesi

uslanmıyor yine

önce seni toplayıp astım duvarın ustalıklı ıssızlığına
tüfeksiz astım ve ceylan gözlerini
onlardan ayrı olman dileğiyle gidip meyve bıçağını aldım
karşında olmak dileğinden içim burkuldu, meyveleri aldım
aldım baktım kanıyor her yerinden senin iplikli vücudun
pek de derine batırmamıştım ben sandığın kılıçları
oysa rabbim bir yüreği ne büyük ustalıkla yerleştirmiş idi
kanadığı yerden çıkıyordu bütün sevmeler
ve bu işin peşini bırakmayacağıma dair soygunlardan
en açık mavi bluzlu olan gökleri gördüm
büyümek için bilmem ne kadar gereken
aşklardan geçtim
bakışlarının en ürkek ürkek bakanından ve hayretle geçtim
inan o seferliğine yırtılmıştı üstüm başım
inan bu kez o şarkı çalsın radyoda

o değil de yağmurda ıslanınca ud sesleri gelmişti
o değil de akşamleyin tamı tamına saat beşte
tamı tamına dünyanın en ülserli mevsiminde
ilk kez kimse yoktu gibiydi telefon çalmaz sırasında
gelenler nerdeydi ve gidenlerin üstleri yırtılmıştı
çünkü belki seni görenlerin üstü başı yırtılıyordu ve biz içiyorduk öyle de değil mi
ve bize bağıranların üstüne içiyorduk öyle de değil mi
iki şartımız vardı her birimizin de meclislerini dağıtmamıza yetecek
iki dinamitin patlayacağı haberi, duyanların bayrakları için
zoru zoruna ve iki sihirli tokatla uyandırılacak olsaydık bile uykudan
yağmur yağıyordu sahiden, allah’ı biliyorduk, salçalı ekmekle bile