6 Nisan 2011 Çarşamba

tühmekan

şehre indim ineli arabalar kızgın, sırılsıklam martılar yiyordu sokaklara bakan pencereleri, yazdıklarından ejderhalar kırılıyordu elebaşları sinecek diye mahalleye, bir gün böyle şantaj yaparak güllenip, babasıyla konuşmadan teyze olduğuna inat, civarda ölen marlon brando görmüş kadar yakışıklısını aramış da şapkasız , ve parkları öğreten ve belki de nüfuslar girer evlere diye, mühendisin kuş sefasına birden inanıp kalırlarken aşk görmüş olacak ki manav reyonundan tarttığı, birden böyle tesadüfi ve resmen silah kurtarılmış bir karanlık basımında, aşkın her teferruatından cam kesiğiyle cesetlenmiş kaçırılarak, tanrıya sormadan edemeyeceğini babasıyla susarken, en küçük prenses kokusuyla lakap aramışken ikimize de, hangi şehre sayılmışsa bu kandırıldığı, terazi biz kırmızıda yanarken çekilmişti yani aşk kısmından, yani şehre indim ve belimize rüzgar ayarttık buraya gelmez filmlerden, bir yangına uzandık, elimize geçen ilk afrikaya tebessüm edip, bizle rastlaşan ilk sekretere şımardık, üstünde mektuplar okunan ölü dikim evlerini haritalara boğduk, boğduk yani kıştı biraz üşüdüydük, biraz bomba düştü ceketimizden, oysa dedektifler ne güzel daha çok Amerikayla paslaşıyorlardı kanıtları, oysa paylaşıyorlardı günlerini, pokerde kazandıklarının kentleri sarhoş düşürene kadar, düşlerinde gördüklerinden daha çok garcia lorca vardı süpermarketin girişinde, ordan çıkar çıkmaz anlarında atkılarla mühimlenmiş gümüş renk adamlar bakıyordu süpermarkete, park edip rükuya varınca, aslında çıkmadık biz kaşıklarımızdaki sabahlardan, sonra bir şarkı duyduk dedim miydi; ara ara bi sesler geliyordu iyiydik, birileri bi mektup felan yazmaya kalkışıyordu, korna sesiyle tanıdıklar, bizi çıkarıyorlar sonra, bir şarkıyla parkedip kendindeleştiriyorlar ki, ben bunu bi yerden hatırlamış olmak için ateş yaksam söner ağzımdan, ya da selviler arta kalsın inanılmaz bir çarpışmadan ki, öyle değişik bir sağnak patlasın klarnet gömdüğümde seslerimi, çünkü çıplak bisikletleri eve değiştirmesinler, ovalar elma sevdiğim kadar şehredilsin, ifadelerim soğusun, dünyanın en son kızını bi yerden duymak için...
en derininden çatlamış birdenbire ve kalorifer peteğinden giderken ezberlerimizi, astığımız kedilerden yahut yakut üstünde transatlantiği geçerek, şu yalan dünyanın bizimle alakası olmasın diye kaç kez tükürsen de işte saat işte nakarat, hep aynı şeridin düşmanlarıyız yerlerimiz tüfeği belirlenmiş birer şarap bize, ve şöyle birkaç başak örtünmüş kenti yağmalayıp, şöyle ne zaman rakısı sol şeritte kaynayan adamlar görsek, damarlarımızın göç edebileceği bir yüreğe konduk gibi oluyoruz ve laleler sanki göğsümüzde ah yatabilsin, virajı hemen geçtikten sonraki belediye arsasında bir de top sür, verdiğin paslar en uzak ihtimalle bir ihtilale prangadır, bir şarkıyla istediğin güzellikte birden çok hayal çakabilirsin bunla, al bu çakıyla dünyayı hafiflet, al bununla istediğin şarkıyı bulabilirsin, her peteğinden ayrı volkanı süzebilirsin,