19 Şubat 2011 Cumartesi

gökten aşağı dağlar

bize bir şeyler söyleyeceksin biz dans edeceğiz, ben söyleyeceksem buradan bir kuş sürüsüne küfürler gidecek, resimlerin çekirdeksiz kısımlarını çoğaltıp, başkalarını yalnızlaştırarak fakirleşeceğiz, fakirlere ilaç ve ekmekler dağıttırıp, evine dönmek isteyen halk otobüsü mağdurlarına hikayeler çalacağız gülen bluzlarla, mezarcı kaldıysa bu saate dek, orijinal, kırlangıcımsı, demirden dualar okuyacağız ellerimizi ellerinize sürterek, ki bu; kapitalizm ve Kafka’yı ne kadar yıprattığımızın kırışıklıklarıdır, uğruna ne denli büyük martı sürüleri göç edecek, hiç biri sığamayacak devrim çadırlarına, nakavt olacak reisler seri halde, anlamları olmayacak ağaçların döktüğü baharların, ve işte o an ne çok kişi malbora içerek rehnedilecek kendi böceğinde, ne de olsa olmakta olan şey olacak olana evirilecek, olacak olan olmakta olanın diyalektiğini sünnet etmiş duruma getirilecektir,
fonksiyonların ve aşkın aynı büyük vurgularla dile vurulmasını hızlandırmayacak mıdır peki bu meseleler?  Hem öyle olsa bile kumaşları yırtıp attılar tenlerinin sırtından, mürekkep almaya çıkmış çocuklar, şimdi eve girdiler böylece kitapları sondan başlayarak yakanlar, ki gol yiyince bir tonyukuk kadar tehditkar bulunabileceğini kendilerii bile tahmin etmiş midir peki? Bütün kabahatleri üstlerine aldılar, cumhuriyetleri alıkoydular kalp ağrılarından, petrol damıttılar kışlalardaki akşamüstlerinden, ve kaktüs kalmalıydı adamlar, ve bütün ıstırapları erkenden çekmeliydi içlerinden biri, öyle çok haindiler ki kendilerinden korkarken, öyle çok kırılıyordu ya camdan avuçları, birbirlerini görmüş sanıyordular o karanlıkta, çünkü karanlık çok havalıdır kardeşim, havlayacaktır bize gece kör sularda ne yazık ki, boyunlarına niye bağlarlar o masalsı şeyleri bilmem hala,
Bunlara rağmen neler olabilecekse onlar oluyor, söylemek bir baş ağrısını kurgudan gerçeğe yontuyor, söylemek ve beklemek yetmiyor demek ki, demek ki iki hafta öncesine kadar mayıstı, demek ki ismet özel bıyık konusunda doğru söylüyor, işaretler silik, anahtar kayıp ve boşu boşuna bu hiçliği dağıtıyor etrafına Çinli savaşçılar , boşu boşuna mevlana dönmek ister gibi, tıka basa devletlerine anavatan dedikleri için, ve elbette ki bıraka bıraka ellerinde sert ve elim bir rüzgar, tren geçen bir Kadıköy  ve tarlasını satamamış müritler.
birdenbire bir gök, susabileceğin kadar kekeme, üstüne üstlük sigaran kalmamış mesela, ama paldır küldür dövülüyorsun coplarla, ordan bir martı bakakalıyor resmine, ordan bir iki kulaç daha atsaydık kurtaracaktık ethemi, kağıda yazacaktık çatılarda buluşan çiftlerin akıbetini, başka bir mesafe daha oluşmayacaktı sözlerimizin içinde, koşarak hatta fırlatılarak soluyacaktık bu kızgınlığı, ellerimizden kayıyordu bağırdıklarımız, başka bir ağzın nefesine doluyordu, acıyorlardı hallerimize, uçurumlarımıza kadar tırmanabilmişlerdi ama yeterince süsleyememişlerdi henüz ölümü, dikkatlice süzüyorlardı dağı, ki dağ çok derin oyulmuştu, kuyudan su çıkarabilecek kadar derin ve karlıydı, inceden inceye telaşlıydı yeni kurulmuş bir dağı üstünden atmaya,