14 Haziran 2011 Salı

maaşlarımızın mutluluğuna

biri kalkıp şirinleri oynuyor, biri oynayanın yanında yer alarak saatin kendisine sorulmasını istiyor, biri hep bekliyor, biri bu bekleyişlerinin öcünü alacakmış gibi sonunda, hayret hayret ve iç sesli bir şekilde kızıyor, biri hayat mücadelesini dinletiyor her gün yapabildiği en hayırlı bişey olarak, birinin toparlanın gidiyoruz demeye ihtiyacı olduğundan toparlanıp gidemiyoruz hiçbir yere, ya da belki de biri çocuğunu özlemeye vakit bulamamıştır konuşmaktan, birinin endişesi çok yerinde diye bizi nerdeyse ağlatacak, biri gözlüklerini siliyor cemaate bağlılığını göstermemecesine, biri satranç oynuyor, bir diğeri karşısında ve mutlu olmaya çalışarak, bense bi market çırağı olarak bekliyorum beni ağlatacakları güne kadar, biri gözlerimizin önünde ve kulaklarımızın ve daha diğer bütün uzuvlarımızın önünde, haklı olarak, düşünceli biri olarak, hatta burada adını bile ağzıma alamayacağım şeyler olarak, herkesin yerine gülmesi gerektiği üzre gülüyor, bunu kendine en yakın gurura sahip olanlara da yaptırmaya çalışıyor, Allahtan sivrisinekler olmadan yapıyor bunu, Allahtan hiç biri melek değil, biri kendisini sevdirmeye çalışıyor sürekli, tenis oynayarak ve oğlanın her lafına atlayarak, yeni, pahalı, şimdiye dek hiç giymeye cesaret edemediği pahalılıktaki elbiseler giyerek sevdirmeye çalışıyor, kendini kanıtlarcasına gezerek tozarak tüm istanbul’u, güzelce boyanarak, kokular sürünerek, büyüklenerek sevdirmeye kalkıyor kendini o sarı oğlana, biri ve biri daha, çocuklu, zengin, ve özgür kadınlar oldukları için doğmuş olabileceklerini bildikleri halde, hala ezilerekte olsa Allah’a inanıyorlar,çok belli ediyorlar çünkü bunu, en yoğun üsluplarla dile getiriliyor bu az ruhani halleri, ve sonra tekrar baktığımızda, biri nerdeyse kazak örecek naiflikte, iddiasız ve aynı oranda mutu olduğundan bihaber, ordan oraya atılıp, derhal kendini diğerlerinden biri yapacak şeylere ısınma hareketlerini yaptıktan sonra başlama heyecanıyla yanıp tutuşuyor, biri gelip uzak doğu Asyalardan geldiğini sorsalar inkar edebilecek nezaketsizlik ve kabalığına binaen, herkesi kolay sanıyor kendi öyle olduğu için, herkesten çok her şeyi yaptım diye övünüyor her yerde, köpeklerle sevişmek bir erdem olarak yutturulabilir hemen bu çocuğa, ve hatta bunun üzerine bunu da herkesten çokça yaptığını söyleyecektir anında, ama bu beni nasıl takdim ettiklerine dair hiçbir veri içermediğinden derhal toparlanıyorum kaçmaya doğru, derhal toparlanıyorum parçalanmaya ve hiç doğmamış veya yaratılmamış olmaya doğru, ulumayı bulamıyorum sesimin çıktığı gırtlağımda, öylece oturuyorum rezilce, sonra tekrar bakıyorum, baktığım an kararmaya başlıyor kimisinin el yazısı, kimisi soğan kokmayı artık bi türlü beceremiyor çünkü elbiselerine ve vücuduna milyonlarca metreküp parfüm boşaltmışidi, birisi yine tutup hiç kazanamayacağı sınavları belli mi olur geçebileceğini, sanki ezberlemekte hayli zorlandığı kelimelerle anlatmaya uğraşıp didiniyor, birisi takım tutuyor birisi zayıflarken, birisi ülser ağrılarıyla boğuşmaktan hiç rahatsız olmamacasına resmi görevlerini ve hayallerini ve nahoş sohbetini ve gülümsemelerini ve birilerine yaranacağım diye kırk takla atmalarını idame ettiriyor, VE MASA HEPİMİZİN ORTASINDA SERE SERPE DURMUŞTUR HALA.

Allahtan eşya var, eşya hepsinin çenesini dağıtıyor, suratını kapatıyor, eşya onları bizlerden koparıyor bir ses sanatçısı olarak ve atom bombasından kanserlenirken herkes, bize biraz yasak getirseler iyi olur, ey hayat bize biraz yasaklar sun lütfen bize, öylece hayatlarımızı mahvetmemiş oluruz mesela, mesela sanıldığından çok, arzu edilenden az bir miktarda mutlu oluruz öylece.

Yani demem o ki; buralar bildiğin karantina, mutsuz insanlar giremez, oy kullanamazlar. iş yapmıyor ama maaşların almayı anlıyoruz sonuçta.