19 Eylül 2011 Pazartesi

içimden gelerek söylediğim bir şehirde, üzerimize yağan kış

sanki senden önce sadece yağmur vardı van’da
sanki senden önce yağmur sadece van’da
cumhuriyette üstümüze yağardı denilirdi 
bir çocuk gelip esmer olmak istemezdi ya hiç van’da
benim de kar yağdığında her gün
geceleri pencere kenarından dışarıya doğru yüksek sesle bağırarak
şiirler okuyan amcaoğlum vardı yanımda
sanki kar yağınca her yer van'da bir pencere kenarı olurdu
bir pencere kenarı kış gecesine dönerdi
ve geceler, şiir okumanın tren istasyonlarında unutulmuş bavullarıydı artık
kırlangıçlar bunu öğrendiklerinde demokrasiye geçilirdi
tabiatın şaşmaz güzelliğiydi bu bilirdik, hep kar yağardı vali konağına
star 2000’in orda sana rastlamak çok güzeldi, üşürdük soba önünde
acı çekmesini bilmemek çok güzeldi, cumhuriyetimiz ve diğer filimlerimiz öyle
küçük İskender ve ahmed arif vardı ne güzel, kelebekler de öyle
kelebekler varmış gibi yaparlardı sonsuz yürüdüğümüz o caddede
çünkü Müslümanları tanımıyorduk evelallah, çünkü şair olmak ayıptı
bir insanın adını bilmeden de sevebilmek için van’da
illa afrikada kıtlık kıran olması gerekmezdi ya


ben, burda klasik olarak gizli bir ağlama bile tutturamam senin için
en fazla sigaraya başlarım en fazla bir gece pencereden dışarıya bakarken yine
çiçeği burnunda bir dünyadan yıllarca uzak düşmüş kırlangıçlara senden bahsederim
burada kalacağımıza evet demek için keşke bir nikah memuru olsaydı derim
keşke sorsaydı bir daha hiç gitmeyeceksiniz öyle mi değil mi diye
ama kimse hiçbir şey sormadı, ben çok sigara içtiğimde ağlamadım
ben çok sigara içtiğimde ağlamadıysam, aslında içimde bir şiir hiç söylenmemiştir
aslında bir yangın çıkarılmamıştır henüz, bu dava bizi güzelleştirmemiştir
gecemi gündüzüme katıp onu söylüyorumdur, durmadan yanan bu kent değildir
şiirlerdir, kalelerdir, dağlardır ve otobüs yolculuklarıdır bitlisten geçen
sonra her evin bir vazoya ihtiyacı olduğu kadar bu şehrin bir denize ihtiyacı vardır
 ama benim, deniz olmadan da yapabilirim diyeceğim bir vazom olmadı hiç
sen içimde paramparça bir dünyanın ilk şehri oluyorken o sıralarda
deniz olmadan da yapabilirim diyebileceğim bir vazom olmadı hiç
bir hayalin içinden geçen nehirleri suluyorken sen, tiyatroya hiç gitmezken
olmadı teomanın şarkılarının sesini açmama yardım edecek bir bakkal amca
hem kimin bir bakkal amcası olmamıştır ki van’da

sonra mezun oluyorduk van’dan, başka şehirleri sevmeyeceğimize inanarak
tutuşturulmaktan ve kar yağan gecelerde migrosa doğru koşarak sevmekten
mezun oluyorduk
o sadece dağlarına kar yağan şehirlerden çok farkı olan
herkese yetecek kadar kar yağan büyülü şehirden mezun oluyorduk
içten içe paramparça oluyorduk ilk defa bu konuda yalan söylemeden
ve denizi olmayan şehirlerde bir daha birlikte olamayacağımızı bile bile
çareler aramayı sürdürüyorduk bu şehrin rüyalarının bitmeyişi için