8 Mart 2022 Salı

surlar deliniyor hala

 hayat bir sınavdır kimse geçemez bu sınavı,

köprüler trenler ve inşaatlarla hem de, hiç 

kimse yardımcı olamaz diye bir şık, 

kimse sana değer vermez diye bir bomba

suratında bir gençlik var öldürülmeye hazır, 

bunlar hep c şıkkı.

anlamamak inanmanın yarısıdır, dinlememek ise sınavdadır.

hayvanlar sınavdır ama hala araştırılıyor bu

bu kadınları bu sınavlarda yıpratıyorlar diyorum ben 

b şıkkında

erkekler gibi yapıyorlar onları da 

erkekler bütün şıklarda var, bütün mesajları hafife alan

yanlış anlayan, ipucularını hep kaçıran.

duvarlar var sakinler var bir mahalle gibidir hayat

bir mahallenin başyapıtıdır pencereler

salıncaklar yaşanıyor biraz ötede

bahçeler  çocukları gözetirken. 

penceresine güneş girmiş bir yirmilik, yirmiliktir artık hayat

ilk denemesinde sarhoş olası gelmiş büyük bir iskenderdir işte.


a şıkları en tehlikesidir seçeneklerin,

esrarengiz suçlar işleten bir ortaçağ 

çilesini bitirememiş bir kumarbazın bize söylediğidir.

gerici, sarıklı bir mezcup çalıyor sanki şarkısını

a şıklarının, bu mahallenin türkiyesine.

hayatın eli çabuk eli haçlı efendileri

siliyorlar 

sınavları şıkları cevapları

buzdan bir tanrı var tapar mısın diyorlar. 

dinliyormuş gibi yapıp sakallarını uzatıyorlar 

bitmek bilmeyen marşlara ve cenazelere ve törenlere.

selalara yetişemeyen bir cuma günü

sürekli tekrarlanıp duruyor.  

hayatın aslanları, benim çay saatlerimin bilinmez 

kadınlarıyla uğraşıyor 

her biri görseniz nasıl da eski istanbullu.

c şıkkından d şıkkına kadar olan zaman aralığı 

başı kesik kalbi çatallanmış bir tebessüm kılığında 

''bu kadarı da yeter'' insanlarını oyalıyor, 

alan başlıyor dolmaya,başlar başlıyor kesilmeye, 

hiç sekmesin diye kurşunlar. seçeneksiz ölmeyelim diye.

yeterli uçurum kalmamıştır aşklara ve şıklara

seçenekler arasında yoktur henüz bir kaos

başkaldırışsız bir istiklal 

bir nöbet askerini bekliyor sanki.

derin derin uçurumlar, sanki yunan filmi

gibi bir bilinmezlik, gibi mavi gömlekli bir gençlik

oluyor bazen şıklar arasında.

arada sırada.

ama hemen geç kalma, biraz düşün öyle geç kal

biraz sabırla bekle en beklenmeyecek olanı

biraz hayret et güzelliğine, biraz çalı çırpı topla 

ruhunun okula gidememiş erkanlarına.

hepsini işaretleme sakın, çünkü sen benim

hala o yirmilik kelimelerimle konuşabiliyorsun

bu sınavda. 


biz o ara çalışmakla durmak arasındayız meşhur bir şehrin. 

inzivaya çeken ellerimizi kurtarıyoruz pahalılıktan,

a101'lerin dinginliğini ve gençlerin güzelliğini arıyoruz.

e şıkları arıyoruz  

e şıklarından bir ''si u se gule'' 

bir Lale Müldür şiiri,tabancasız bir düello bekliyoruz oralarda

ben de müzik koyuyorum koyulacak yerlerime.


kendimin balkonları var kendimin dizüstü bilgisayar.

bazen apartmanlarıma dönüyorum c şıkkında.

bazen gençliklerimi saklıyorum kendime

bazen sezen aksularımı,portakal sularımı 

söndürüyorum sürekli balkonları, insanlarıma sığmayan.  

apartmandan inmeyi bekleyen adımlarım

hazır eli değmişken süpürüyor salonların acemilerini

sabah vakti duygularını, 

çünkü ilerlemenin aslanları

aç bırakıyorlar bizi.

inip kelimeleri de deviriyor camlardan

sınav vakti kelimeleri, kuzeyli bir kış patlıyor 

tam arlarımda, tam iki gün kala bir sınava.

bu soğuk kış günlerinde, hala, atmaya hayran kalpler,

gitmeye can atanlar var, özlemeye ve büyümemeye.

yaşlanmaya ramak kalmış bir hayat gibiyiz artık
görüldüğü yerde şehit olmaya razı. 
surlar deliniyor ama
hala deliniyor surlar, bitmeyen seçenekler arasında. 


balkonlar ve selalar ölmeyi gerektiriyor
bu yüzden bizi asıyorlar, selalar susmasın diye.

karanlıklar sokaklarla buluşup karşı caddeye geçmeyi

maharet sanıyor, gücü yetiyor, öğreniyor 

ele geçirilmeyi bekleyen afrika gibi.

durmadan sınavlara hazırlanıyor yarım kalmış ayşe

maaş gününe hazırlanan düşkünler ordusunun tam içinde

tırnaklarıyla kazıyor seçeneklerini.

banyolar görece kirli

eller yine sezen aksu elleri

sanıyorum olacak bu kez hissi

o hissin kimsesizliği

sarıyor bütün tütünleri içiyoruz dudaktan

gelip geçmeye yarayan parklara atıyoruz sözleri

duymaya hayran bırakılıyoruz bu gösteriyi.

26 Ocak 2017 Perşembe

Daughter - "Get Lucky" (Daft Punk cover)

#cennetsürücükursu
#tepeüstüsürücükursu
#sefaköysürücükursu
#sultanmuratsürücükursu
#atakentsürücükursu
#halkalısürücükursu
#rüzgarsürücükursları

tango with lions : in a bar


25 Ocak 2017 Çarşamba

yarısının yarası

sana uçurtma yaptık, barajlar doldurduk
koşup koşup bardakları doldurduk
halılara gül verdik, balkonlara temizlik icat ettik
konuştuklarımızdan kesip şarkılar yaptık,
misafirlere yer bırakmadık oturmalarda
koşmalarda sinirli,bisiklet neşeli insanlara
geçilir olduk,pencereden içeri giren karlara yenildik
kış akşamları duygular ormandan dönmüşken içeri
aslan kükremeleriyle içeri
ve sabah kahvaltıları, ve sana iyi de gelirdik
aslan kükremeleriyle gelirdik, sınavlara hazırlanmış gelirdik
oturmaya değil kalmaya, üstünde bisiklet sürülen kalmaya
kalıp ince şeylerden konuşmaya gelirdik
kış akşamı kahveler, sabaha kadar dinlenen şarkılar
ve ağızdan düşmeyen dişleri fırçalardık

popüler küfürler ettik kendimize
istanbuldan arta kalan yağmurlar
büyük salonlarda bırakılmış insanlar
sevilmek nedir bilmemiş müdür yardımcılarıydık
halkalıya tren geldi,yaz geldi,karlar eridi
madenlerde şehit verdik üzülmek için
üzüntü çekmek için güzel,güzelleşmek için üzülerek
dinlemek yenilgi ile zaferin birliklerini
mumları yaktık da ne oldu, erkenden kalktık
düşündük ve bağırdık ta ne oldu
yaptık da ne oldu, bunlarla meşgul ettik seni
senin bisiklet meşguliyetine rağmen
ufkumuz arttı sadece, derimiz dikenlendi
seni özlerken öğretmenlere yakalandık
sefaköy alıp götürdü bizi biryerlere
uzakdoğulu heveslerimiz yaşlandı
okullara, sigaralara ve fatihe yaslandık
kalpten gidiyorduk,araba aldık
bıçaklanma arzumuz bile kayboldu
yataklar sözlendi, izmaritler evlendi
tesbihli camilerin yaşlıları söyledi bizi
televizyonlar seyretti,engin kahve ısmarladı bi kere
son 33 dakikası kalmış filmler yarım kaldı
piyasada hancı kalmayana kadar konaklayan bişeydik
okunmadık faulkner bırakmadık kendimize
ağlanacak bir insanın bıraktığı şiiri yaşadık
üzerinde düşünülmesi bile gerekmeyen birine döndük
kendimiz olmasak ağlardık, dünyayı bıktırdık
kapıların açılma ümütlerini öldürdük
bi hastalık vurdu, halimize şükretmekten
ezberimiz arttı, koltuğun rengi gitti
duygusal olmaya başladık, uçurtmaya başladık
içimizde vücut bulmaya çalışan böcekler
kitap okumayı öğrendiler
bu nedir?

5 Ocak 2017 Perşembe

wu lyf - dirt


fast tas, last part, wu lyf

kalp işi bir acınasılıkla
uzayan saatlerin aralıklarında
içine kapanasım geliyor senin
bir dal sigara gibi yanıyorum
halbuki öyle planlamamıştım
savaşta vurulmaya giden ön saftakilerden
biraz daha kahraman olacaktım
sefaköyde olmadığımı bilsem ayrılırdım ordan
orda olmasam da ayrılırdım ordan

sabahları erken uyanmak ya da geç
güzel şarkılar dinlemekte birinci ne acı
güzel çorba yapan bir lokanta gibi
bulmak için düşünmek gibi
ve sonra bum
bir benzerim yargılamasın sakın beni
ben atalarımızdan kalma bir savaş atıyım
ve kim ne demiş anlamıyorum ki
benzediğimi hisetmek için kendime
azala azala bitiyorum hiç olmasa
hiç olmasa en sevdiğim yazar faulkner
akşamları kahve içmek daha iyi, hiç olmassa
ve karşımda sanki üretimi durmuş bir
zaman
zaman içinde öğreniyorum
mutfağı, ceketlerin siyahını,artistik patinajı
ilelebet payidar olduğunu ölgün soyutluğumuzun
rahatın battığını ve talip olmak gerektiğini
öyle vazgeçip evde oturmak yokmuş burda...
ve yine de sanki aklanmam gerektiğini
özelemem gerektiğini, sarılmam gerektiğini
kimse anlatmıyor ama iyi anlıyorum
anlıyorum tükenişin canı beni çekiyor
ilerlemenin sevişesi geliyor bu ülkeyle
sözü dinlenilesi geliyor
bazen geceye koyulası geliyor insanın gündüzden
sonra beni çekiştiriyor kolumdan aşk
beni karıştırmayın bu aşklarınıza
diye dörtnallar dörtnallar
hatta bazan zarar etmeye kalkıyorum
öfke ile yatması gereken insanlar da olmasa

kolum acımıyor ama içim de fıstık gibi değil
wu lyf dinleme şerefi haram olsa da
uzanıp duruyorum hayatın koltuğuna
misafir edilmek istiyorum, boğulmak falan
denizde yüzmek gelmiyor ama içimden
özgürlüğümü hor kullanıyorum,
içimi rahat kullanıyorum,
savuruyorum etrafa dörtnallarımı, bakışlarımı
yürümelerime fetih hazırlıkları çektiriyorum
savurgan bir dünya oluyor ellerim
sevmelerimin reklam ajansına ihtiyacı var
iyi gösterilmeye ve geniş kitlelere
aşklara falan bakmıyorum artık
yaşım hasret çekmeye de müsait değil
dergiler ve notlarım da yok ki evde
oturup unutayım, ateş edeyim kendime
ve sonra konuşmayı özleyip telefon edeyim
dosdoğru sıkılmasını bileyim
ilaçlarımı zamanında kullanıyorum, bu



ve geç saatler kurtarmaya geliyorlar beni
atlılar geliyorlar,içime geliyorlar
ve içimde sallanan bir gemi sürüyorum
bir avrupa düşlüyor olmaya çalışıyorum
bakıyorum salon yerli yerinde
pencereler patlamıyor,yağmurlar
üstüme başıma çeki düzen vermem gereken yerlerde
ve unutmam gereken yerlerde
ve unutmam geretktiği için içkiler
ve ibrahim'in asaleti
çünkü önce ben sevmiştim seni
çünkü önce ben sevmiştim seni
çünkü ilk gelen kaleci olmuyor

7 Haziran 2016 Salı

Tarih çiçek açıyor
yeniden acıkıyor bombalar , bombalanmaya ihtiyacım varmış gibi bakıyor biri


adım yokmuş ve çay içmeye devam ediyor

nasılsa çiçek açmış biryerlerinde
ben ve kendini öldürmekten yeni kalkmış kendim
gidip orada olmadığım halde  görüldüm
sakardım, kendime anlattıklarım yalandı
Meğer  yalandı
başları daha ilginçti hikayemein, ilginç olsun ki sığsındı ömrüme
yoksa gerçekten yeteri kadar fakirim ben
bir şair olacak kadar
ta en başından anlatmam lazım
bu mesele 22 yaşımda başladı
çünkü başlayan şeylerin bir şiirsellikleri olur öleceklerinden
ama bana şu 10 dakikanızı vermeniz sizi tutuklatmaz
aksine şu yeni başlayan on dakikanız
kalp işi bir hikayenin çiçek açmış biryerlerinde


biryerlerde olmadığımın farkına varsam, mutlaka
ayrılırdım ordan, öyle bir gündü işte
Emsal addedilir  çünkü bu yaz sağnağında
emsal addedilsin o halde, bu kadar yalnızlık olmaz ey ahali
başlanmıştır büyük bir şehir yapılmaya
büyük bir duvar yıkılmaya
küçücük bir beden küçücük bir göz
inanmanın saraylarına girmeye

kendimi öldürmeye gerek yok
beni zaten kimse görmemiş gibigörüyor
duymamış gibi duyuyor, dokunmaya hiç girmiyorum
çünkü ben daha dokunulmamışım ki
biz en fazla güzel bir şarkı dinleriz internetten
ilk biz dinleriz ne acıdır

Onları öldürmenin de bir faydasını göremedim doğrusu
ama bu kimseyi öldürmediğim anlamına gelmesin
şansınız varsa benimle karşılaşmamışsınızdır
şansınız varsa ve hala bu dediklerimi anlıyorsanız
zaten kesin şansınız vardır işte
çünkü ben kendimi öyle hissediyorum, şiir gibi
yani beni görünce bişeyler kaybedeceğimizi
sanki mümkünse birbirimizi kaybedelim dediğimi
hatırlar da gibiyim öyle mi arkadaşım, kankim

kimileri zamana, kimileri saatlere ehemmiyet vermekte
kimileri anlıyor kimileri anlamaktan kastetiğimiz şeyi
bile nerdeyse ,, nerdeyse Afrika, neyse
bir gün yine öyle
ışıklaR VE GÜNEŞLER  yemin ederim çok parlıyordu,
oruç tutacaktım, o büyük ay gelip çatmıştı yaaaa!!!!!
şarkılar çalıyordu sanki, ben istanbuldaymışım gibi istanbulda
olduğum bir zaman, dedim ki zamana önem vermeye çalışmakta
ve gergin çalışmaktayım, çünkü gergin çalışmayı
yakıştırıyorum kendime bir rus
ölümü de  gidiş gelişle ilgili bir zaman aralığına karıştırıyorum
çünkü artık azalarak gitmekteyiz ölümlere,

27 Temmuz 2015 Pazartesi

rüzgar

Bekleyip köpeklerin ölüşünü dışarılara
yolda yalnız yürümekten tutuklanmamak için azıcık korktum
korkmak iyi geldi dedim bana, ben sanki yoktum
sonra birisini arasam mı diye sordu kalbim
kalbimin işi gücü yoktu, kaçak tütün kokmuştu
şehiriçlerine onlarca lale müldür çalıştım
sıkılmaktan yorgun düştüm ipimi çözdüm ellerimden
seslerin bana verdiği yetkiyi kullanarak dışarılara
bir kadını üzerime yürüyormuş gibi tuttum
gözlerini bir otobüste unutmuş bana bakıyordu
zamanından önce denize giriyormuş hep

sonra filmler izledim, aşk geldi aklıma
aklımı kesebilen bir makas satın almalıydım tam ikiye
emin adımlarla sedefi aramanın hayallerini kurdum
zamanından önce çalan kapılarımı kapattım
üstesinden gelebileceğim birkaç şiirin kapağını açtım
bir silahı beş kere doldurdum ateş etmeden
bir derdim yok gibi görünmek istedim
sonra çıktım öfkelerin çatısına, büyük sözlere teslim oldum
birilerine hayran kalmaya çalıştım edeplice,
birilerine hayran kalınca kurtuldum hayatımdan
balkondan konuşan kadınların çocuklarına kaldım
dediler ki büyüdüler hepsi, şimdi yok

bütün beklemelerin intikamını alacağım ben
artık önüme gelen her şeye inanacağım ben
kendimin farkında olarak çıkıyorum balkona
oradan sarı saçlı güzel bir kadın esiyordu dışarılara

15 Haziran 2015 Pazartesi

osman konuk

Sokakta giderken, kendi kendime
Gülümsediğimin farkına vardığım zaman
Beni deli zannedeceklerini düşünüp
Gülümsüyorum....

Orhan Veli


bilmiyorum niçin bana o yesenin
bilmiyorum niçin o rezil diyorlar

oğua atay insanlık öldü

sen yarım kalmış bir aşkın
kaçınılmaz sürgünü,
katlanan göğsündeki kayaya
sen orda şimdi bir hüznü köpürt,
ben bir çocuğa su vereyim burda....
ben ki kiracıyım bir acıya

metinaltıok


PAZAR AKŞAMLARI


Şimdi kılıksızım, fakat
Borçlarımı ödedikten sonra...

İhtimal bir kat da yeni elbisem olacak
Ve ihtimal sen
Gene beni sevmeyeceksin.

Bununla beraber pazar akşamları
Sizin mahalleden geçerken
Süslenmiş olarak
Zannediyor musun ki ben de sana
Şimdiki kadar kıymet vereceğim?

Orhan Veli KANIK






 

bugünlerde...

film biter çıkarsın.caddede yürürken ruhunda bir fiyaka,boyunda kesin ve net bir uzama.
sen şimdi biraz filmdeki kahramansın.adımın ona göre kolunu sallayışın ona göre.Bakma yoldakiler bilmiyor,ama buraların yaratılmasında seninde payın vardır öyle yürürsün.insanların arasından şekerimsi bir rÜzgar gibi geçersin.zarif bir kahraman gibi sekerek ilerlerken ,ağır ağır çekilir damarlar...ından bu tatlı şiir.kendi berbat haline geri dönersin.
bugünlerde sen ,hayatın bodrum katında bir beceriksiz gezginsin.Leb-i derya katlardan buralara inmişsin.hakikaten bir zamanlar buradamıydın bunu bile unutacak kadar diptesin.
herkese olur sana da olmuş ,sen bugün dibe vurmuşşun.
artık öfkelenemiyorsun bile buna ''niye hayat hep benim üzerimden geçiyor'' sorusu bile kifayetsiz ,sen artık ''hayat benim üzerimden geçiyor anladık da ,niye tam karnımın üzerindeyken durup mola veresi geliyor'' sorusundasın.
hiçbirşey kar etmiyor, nereye gitsen ne yapsan içinin çamurunu bulaştırıyorsun.Bir yandan biliyorsun daha dibi yok ve bundan sonra ancak -hayatın fizik kuralları bakımından - yukarı hareket ediceksin.ama bir türlü olmaz işte.daha ne kadar hayatla inatlaşmaya devam edilecektir?
....
zamanla yürüyüşün bükülür.hayata omuz atacağını zannettiğin zamanların ne kadar geride kaldığını düşünürsün.
çelme takıp,yere yatırıp göbeğinde zıplayacağını sandığın zamanları!
heyhat!!!böğründe bir ağırlık,böğründe hayat kadar bir ağırlık!...
''tanık koruma programına alınmak istiyorum alın beni tanık koruma programına ''diye bağırmak gelir içinden !
yeterince tanık oldum hayata alın beni koruma programına!!
oysa şimdi sen hayatla boy ölçüşüyorsun.parmak uçlarında yükselmeye bak, hayat senin boyunun ölçüsünü alıyor, parmak uçlarına kalk! en berbat ama en gerçek formülüdür bu hayatın! tam sen vazgeçtiğinde gerçekleşir dilekler.orda dipte sakince durmaya bak...
zehirli kahkahalarınla zorlama saldırışlarınla bulandırma suyu.burada ki kendine iyi bak .tekrar yukarı çıkacağında unutacağın onca teorine bak .
''adabıyla acı çekme sanatındasın ,sözlü imtihandasın sınırlarına tayinin çıkıyor ruh durumundan.grip gibi birşeydir dibe vurmak ilaç alırsan 7 gün almazsan bir hafta''
hastaymış gibi ihtimam göster kendine.temiz pak fiyakalı giyin ,onurlu bir idam mahkumu gibi çık hayatın karşısına ''bu sandalye düşecekse tekmeyi ben atarım '' gibisinden.
bir sabır bir sinir testi gibi düşün bunu,senin üzerinde yapılan bir kimyasal silah deneyi.ölmeyeceğini biliyorsun mesele dayanmakta .
bazen dayanmak için komiklik gerekir,gül kendine yüksek sesle şaka yap duvarlara.
ilkokulun yaz tatillerinde günlük plan yapardık ,yalandan öyle planlar yap,boşluğunu yakalarsa seni boğacak zamana avlanmamak için dandik mecburiyetlerle dağıt günü,bitsin gitsin gün...
sen şimdi rahatsızsın biraz,ülkesini kaybetmiş bir kralsın .
yarın erken kalk!!!
yarın bu hayat suçlu bir köpek gibi affedilmek için sana şirinlik yapacak.
sen yarın yeniden tedavüle geçiceksin .açık havada bir bira içiceksin ilk yudumunu çok seviceksin.
o senin en kıymetli yudumun olacak.
sen o güne bak.



Ece Temelkuran

 
 
 
 
 
Kırmızı başlıklı kızın masalını birde kurdun ağzından dinleyelim smile ifade simgesi

Her gün yaptığım gibi ormanı temizlemeye çıkmıştım. Orman benim evim, temiz tutmak da benim görevim. Derken bir kız beliriverdi. Kırmızı başlık ve peleriniyle çok şüpheli bir görünümü vardı. Kimin aklına gelir bu garip kıyafeti giymek. Bir kurnazlık peşindeydi mutlaka. Bir süre dikkatle izledim bu garip kızı. Eli...nde taşıdığı üzeri örtülü sepette kim bilir ne taşıyordu!.. Yürüyüşü bile normal değildi. Yanına yaklaşıp ne yaptığını sorunca bana büyükannesinin evine gittiğini söyledi ama gel de inan. Yine de bıraktım peşini kendi işime döndüm. Ama aklım o kıza takıldı bir kere…

Bir gidip bakayım doğru mu söyledikleri dedim kendi kendime; gerçekten böyle bir büyükanne var mı? Siz olsaydınız gerçekliğini kontrol etmek istemez miydiniz? Orman benim evim. Ben hem ev sahibiyim, hem de diğer orman sakinlerine karşı sorumluyum. Neyse uzatmayayım… Gittim, baktım ve gerçekten bir büyükanne buldum. Sorduğumda “evet o küçük kız benim torunum” dedi. Ben de sorumlu bir kişi olarak; “bu küçük kız yabancılarla konuşulmayacağını öğrenmemiş daha!…” dedim ve anlattım küçük kızla karşılaşmamı… Büyükanne de ürperdi ve birlikte küçük kıza bir ders vermeye karar verdik. O yatağın altına saklandı, ben Onun geceliğini giydim, başlığını taktım ve yatağına yattım. Küçük kız birazdan içeri girdi.

Seslendi cevap verdim. Ne şaşkın bir çocuk!.. Beni büyükannesi sanıvermişti. Ben benim büyükannemi değil sesinden, kokusundan bile tanırım oysa ki. Neyse bunlar bir şey sayılmaz, daha neler yaptı bilseniz. Kulaklarımın niçin büyük olduğunu sordu. Ne ayıp şey hiç sorulur mu!… Yine de çocukluğuna verip yumuşak bir sesle cevapladım. “Seni iyi dinlemek için”… Ama bu sefer kalkıp da burnumun niçin büyük olduğunu sormaz mı!.. Küçük kız hiç mi hiç terbiye almamış. Ben zaten burnumu kendime kompleks haline getirdim, öz-güvenim sallantıda. Psikologlar, estetikçiler… Dünya para harcıyorum ama nafile. Yine aldırmamaya çalışırken bu sefer de ağzımın kocaman olduğunu yüzüme vurmaz mı! Tabi ki kızdım, siz olsanız kızmaz mıydınız? O sinirle ayağa fırlayıp peşinde koşturmaya başladım. Birden ne olsa beğenirsiniz! Bir kocaman avcı elinde tüfek kapıdan dalıverdi. Beni “seni hain kurt, büyükanneyi yedin değil mi?..” diye suçlamaz mı !.. Halbuki büyükannenin kılına bile dokunmadım, O da saklandığı yerden çıkıp beni korumaya çalışmadı. Malum yaşlılık,kulakları iyi duymuyor. Avcı mahkeme yapmadan infaz kararımı verdi. Tabi ben de adalet bulamayacağımı, hatta canımı yitireceğimi anlayıp pencereden zor attım kendimi. Geçirdiğim büyük korkunun sarsıntısı yetmiyormuş gibi o gün – bu gün ormanda bile yüzümü rahat gösteremez oldum. Adım haine çıktı.

Aslında Ben Suçsuzum…