23 Mayıs 2013 Perşembe

vladamir mayakovskiy

Böyleydi Eskiden
insanoğlu doğduğunda getirir seviyi
ama iş güç
para pul
ve buna benzer bir sürü şey
kurutur gönlünüzün verimli toprağını
yüreğin üstünde beden giysisi vardır
bedenin üstünde de gömlek
ama iş bu kadarla kalmaz
adamın biri
bir salak
bu gömleğe kol kapağı takmış
göğüs kısmını da kolalamıştır
insanoğlu yaşlandıkça görüş değiştirir
kadın süslenir
müller eğitimine başlar erkek
ama çok geç
deri kırışıklıklarla dolmuştur
sevi çiçeği açar
açar
ve solar
ben de bol bol getirdim sevda verisini
ama insanlar
daha küçücük yaştan başlayarak
çalışmaya göre koşullanır
bense
rion kıyısında koşar
sürterdim
hiçbir şeye aldırmadan
kızardı anacığım:
"ah korkunç haylaz, ah!" diyerek
kırbaç gibi şaklatırdı kemerini babam
bense
cebimde üç düzmece ruble
üçkağıt oynamaya giderdim erlerle
ne sırtımda bir gömlek
ne ayağımda bir pabuç
kutaissi fırınında kavurur
ya da güneşe verirdim sırtımı
ve işkembemi
içim bulanana dek
kendinden geçerdi güneş:
"üst üste konmuş üç elma gibi mübarek!"
bu oğlanda var besbelli
altı okka bir yürek
ve hınzır, anasını belliyor bu yüreğin
baksana a canım
nasıl oluyor da sığdırıyor
beni
ırmakları
ve uzayıp giden kayalıkları
o kuş kadar yüreğe?"
şarkısı çalarken yeşil dolaplara bakışımın
sokağa çıkışların pencereleri açılmışken
duyguların aferin bekleyen hortlamalarına
 yarım hatırlayan biri olarak
beklerim salınsın zaman,
hatırda kalmanın yöntemleri konusunda iyi
ve çok iyi
ihtisas yapmış kadınlara yapılmış bir şarkı
ne zaman çalsa
kapıyı aklımda tutan zaman
bir tarafından yırtılan bir tarafından
durup birşeyler mırıldanarak durmaya devam eden
bir ısrar
söz konusu  ‘’alıp başını gitmeyi’’ yeniden konuşmaya başlar
bir matematik dersi esnasında bile olsa.
olsa olsa
bir küpe düşerse yere kulaklarından yaratılmışlığın
eğilmişliğin kralı önünde dizlerim bağlanırsa
gurur denen ahlaksız ve korkusuz mahkum
öcünü almak için
tamamlanmayacak bir inşaatın
henüz bitmemiş damlarından atlayıp
yakama yapışırsa
işte o zaman işte o zaman
bir ceketin beni giydiğini hissettiğim zaman
rüzgar kokan balkonlar kadar kısacık bir anda
kısa kollu ve acelesi olan birisiyle tanışırım içimde
randevusuna yetişen ve iyi atışlar yapan


bir söz beni konuşmaya başlar
laf açılmışken
yalnızlıktan
bir  ‘’alıp başını gitmek’’ 
korna seslerine hep komşuluk yapan
birden nerede durabilir
bi söylesenize
kim makilerine kavuşmuştur ki
şimdiye dek.
bu dünya alıştırmıştır bizi kaba şeylere
bu yürek bitişik kılmıştır kendini acıların tazesine