6 Ocak 2011 Perşembe

kürtçe bir düşün tercümesi

Az kaldı oğlum dayan! Dudaklarımı sıyırıyorum kemiklerinden, kelimelerim daha arsız ve daha ziyadesiyle susuyor, daha az konuşuyorum bakışlarımı kaçırarak, adresim bir kartal yuvasıyla başlayan geniş bir çöldür benim, yaşım bir devrim kadar genç hala, adım konulmamıştır bu yüzden cüzdanıma, bu yüzden bütün kıyametlerinizi aldım elime, sigaradan ve kâğıt kalemle bişeyler öldürmek için pusuyorken ben, öyle bir çıkageldi ki yırtıcılar konaklarıma, ne sen kaldın bu nakışın ilmiği olarak, ne de benim suçum ispatlanabilmiş değildir zaten doktorlarca.
Bir kimliğe ihtiyacım vardı, kanamalı bir gök olayının yeri yırttığı günlerin gecelerinin birinde, bir kimliğe dokunacaktım, bu gece nihayet evet, mutlaka bu gece ama, ama gece martıların arasından çıkagelmiş ve aynı zamanda tanrı katından düşmüş gibi karanlık, bir piyanistin çaldığı son cinayeti repertuarına almaması gibi bir karanlıktı yine, belli ki bir çıraklık hüznünü ele veriyordu bu haliyle, şarabımızı ıslatıyordu, kirleniyorduk bizlerde modaya uyup, ve annelerimiz evlerini terk ediyordu son gördükleri opera için, annelerimiz ne bedbaht.

cihanmert bir borsacı kadar katil, alkışlandığı geceye dek kuşlar öldüren bir piçe göre şanslı ve dört yaşında bir hüznü yaşayan gelin için hayli sabırlıydım aslında, çünkü içli köfte yapmıştı annem bana, geceydi damımız akıyordu, dumandan zehirleniyorduk, misafirimiz vardı bir de, bir de halimiz vaktimiz yerindeydi aslında, pazar günleri kek yapabiliyorduk vatandaş olmaktan çıkarıldığımızda. Örtmenim olmağa göre daha sansürlü bir yalnızlığa çöl katmak iyidir, ben bakışlarımı bir kaldırsam yine de, yakalayamıyorum ya bir edebiyat veya bir tokat, bu senin hislerini tercüme ettiriyor ama benim sularım akmıyor, dilerdim ki bu zil erken çalsın ve sel olsun lakin, lakin dilerdim ki bir bekleme salonu elimde sigaraya dönüşsün.
İstanbul bu kırgınlığını bıraksa da ben yüreklenemem bir daha, rüzgârımız vardır biraz ilerleyince tutuklanıyoruz, biz yarım yamalaksak bile başkaları da öyledir, ama herkes temiz yerine oturmuşlardı, ya da onları oturtmuştu bir gardiyan tutsak olduğunu unutmayarak, böylece bizim iş kurmamız gerekiyor can evinden vuralım diye onu, bir kimlik bırakıyorum satırlarımın içine, dudaklarım sıyrılıyor kemiklerinden, konuşabiliyorum artık, özgürüm, içim böyle can hıraş içindeyken ölemeyişimin,  bir şişko dersine çok iyi çalışmış, göz göze bırakıyor beni kara bir bulutla,  siktiret bunu şimdi,
Biraz kül, biraz eve gitmeğe dair bir ölümle, ve içiçe özlenen kızlarla edilen bir çatışmada, namaz kılarken veya tarih dersindeyken bir madalya taksınlardı lütfen bize, ihtilaller durmasındı, çünkü ellerim donuyordu aşktan, ciğarama kaldığı yıllardan devam ediyordum, küskündüm ve trenlerin ıslığı çiğniyordu şarkılarımı, bir baba olmaya sigara içiyordum.
Ellerim donuyordu aşktan, ağrıyan yerlerimi saplıyordum kanla kaplı yurdumun maskeli erlerine, mağriplilerimi çözüyordum asılı durdukları Meryemlerinden,  yuvalarına karınca adımları taşıyan babaların karın deliklerini açıp, cellâtlarıma ihtilali söndürmeleri emrini veriyor, ellerim donuyordu böylece aşktan.