22 Kasım 2013 Cuma

şehre durmadan otobüsler alıyorlar bu arada

Ne yazık ki manası kalmıyor sürdürmenin kendini
telaş içinde uyanıyorsun yağmurun bıraktığı duruluğa
Duruluk içinde uyanıyorsun ıssız caddelerde
bakmanın çivisi çıkmış, serbestliğin de
her şey görülüyor artık en net bir şekilde
kocaman menfaatler kuyruk sallarken
Kadıköylere Kadıköylerden vapurla geçerken
ikea’yla her şey daha çok anlamlıyken.
her şey ucuzluyor ama daha çok acıkıyorken
kötülük denen şeytanı öldürmüşken usta splinter
burada kalmaktan başka çaremizin olmadığı gibi bir bataklığa
saplanıp kalmak ve buna rağmen ‘’BURDAYIM’’ demek büyük harflerle
ez lıvırım, ve birkaç kez ı’m here
ve anlamından kaçan sesler yüzünden
ve görüntüsüyle tek başına kalma halleriyle benlerin
-bu benlerin yeryüzünde-
sığınacak tek bir gece kalmamış, sevilecek serin bir rüzgar sabahleyin
tutacak yüksek bir omuz
üzerine söz söylenecek tek bir yazı yazılmıyor bu arada gibi
bir hal kaplamış üzerimizi, bunu alışverişlerle örten maaşlarımıza
bişey olmasın diye, sürekli birilerine eğiliyoruz caddeler boyunca
sokak sokak, balkonlarda dahi
ceketleri ilikliyoruz, sakız çiğnemeyi unuttuk nerdeyse
habire
kılçıklı gece, donup bakıyor sana
üzerindeki ceket kışkırtıyor çünkü insanları
saçlar, güzel saçlar, güzel sarı saçlar, kışkırtıyor beni
ve yerin dibine yakışacak kadar esrarengiz bir biçimde
böyle tası tarağı toplayıp gitmenin cesur adamlarından değiliz ne yazık ki
böyle hani olur da, bir şiire ‘’ne yazık ki’’ ile başlayan
bunları tırnak içinde söyleyecek birine rastlayabilirsiniz bu yüzden her yerlerde
yani belki uzun uzun konuşuruz seninle ey yalnızlık
ey sabah sabah caddeler tükürükle nasıl da dolmuş
ey bakiyesi birazdan tükenecek müthiş umut
ey çehre,
iş güçten zaman ayırmadığımız hayat
sabah uyanıp işe gideceksin diye otobüsler alıyor bu şehir habire
ıssızlık da bir kalabalık yapıyor gibi kaba bir gün
şehir habire otobüsler alıyor bu arada
bu arada sen nasılsın ey hayat, ey başıboş güzellik
ve senin beraberindekiler


yağmur lekeliyor bardakları, biralar dolaplarda artık
kimse yeteri kadar sarhoş değil
yerin dibinden bağırmanın sesi geliyor
bir ses geliyor ki biliyoruz
biz ‘’bilmenin’’ ‘’bilmelerin’’ tırnak içindeki özneleri
Sokağa atılmaların, üstünde gri bir kazakla bile
pencere açmaların perdeleriyiz sanırım
bilmeden bazı şeyler olabiliyoruz işte,
işte ki görülsün açık açık kumarbazlığımız
kimlere oynadığımız
dersimize hangi öğretmenin gireceği yazıyor işte tahtanın köşesinde
nöbetçiler ve diğer nöbetçiler işte bak köşelerde
Halbuki bir sokak aşağıda manavda satılıyor elmalar
Kibritler ilk sigarasını içen çocukları Üniversitelere hazırlıyor halbuki
Mutlu olmak gelip geçiyor bir kadının bahçesinden
Bir balkonda oturup iyilik güzellik düşünenler unutmasınlar ki
hastalanacaklar az kalsın, ve sevdikleri çok sevdikleri
unutmanın, unutuşun, geçiştirişin yılanlarıyız artık
ve dilimizde kelimeler yerine
ormanlara yetecek yangınlar
Ama hiçbir anlamı yok ayrılışın veya unutuşun
Ateşle kirlenmiyor geceler pek
Bunun da bir yeri vardır hiçlik meselesinde
Fakat vapurları takip eden kuşlara benzemiyor
Umursanmadıklarımız, yaprakların düşüşü
Bulutlu bir günden geçen nehirler bir fona dönüşüyor yalnızca
Karanlıkların esamesi okunmuyor karanlıkken bile
Bir isim düşüyor dilimize, hüznümüz bundan ibaret
Halbuki insan üzülebilmeli, filmlere gitmeli
Sevmeli, sevip otogarlara çekilmeli, telaşla sokağa atılmaktan
Bıkıp usanmıştır ayaklar
Gündüzlerin gerektiği kadar yaşanılmaması
için bitip tükenmiştir mürekkebi kalemlerin
bu arada şehre otobüsler alıyorlar yine