23 Ekim 2011 Pazar

ben oturmuş bir şiiri yazmak için
arıyorum kurbanı ben olarak müjdelenmiş peygamberi
nereye gitsem bir pencere bağırıyor çatlağından
dilime almadığım küfürler buluşuyorlar bir paltonun içindeki sokak çocuğunda
onlar için bile kalbimde hayli kazılı bir hendek
gömlek ceplerimi doldurmuşum kumla ve beslenmeyle
sahilde olmak bir rüyada düşen uçaktan çocuk kalarak
ve ölü olarak kurtarılmaksa, öyleyse onu özleyemeyeceğim
açlık yapabileceklerinin önceden vurulmuş kuşlarını öldürür
olmamak mı?  bunu yapacağım
ama sen yapamadın ki Japon ustaların kılıcını kefenine
berber çıraklarını kızdıran ellerindeki ustura değilmiş
bunu partizanmışcasına ve elin kolun bağlıymışcasına
düşünme afrikanın kıvırcık taralı bir yerinde
kızaran güneşin en yalın hali
askerde bir ağacın kovuğunda yazılmış ev
hepsi ve hepsi aklındadır
yaprak olmamak trajikomiktir allah’ı bilmedikten sonra
küçüklüğünün kötü renkli akşamlarından belliydi bir memur olacağın
siren çaldığında yangın çıkaran ziller
sigaranın yanındaki bulutlarda çalıyor
ağlıyor birinin annesi kendini radyoda anons edilen katil zanlısı bilerek
bir bardak doluyor yeşil ölüm dekorlu bir evde
acilen yazılması gereken bişey sanki

maviye boyalı her yer martılar perdelerden uzaklaşsın diyedir
denizlerde boğulmayan birine imdat dedirtemezsin
çünkü kahvelerde vurulmuyor Tuğbalar
ama ben ölmek merakını mendilimle sildim yüzünün çillerinde
sen ne zaman ağlasan artık hırsızlar koğuşunda biri ölüyor demektir
o zaman iplikleri bir insanın
ve kitapları azizlerin
ve kalın kalın harfleri şiirlerin
bahsi geçen sokakta vuruluyorlar ve işten çıkarılıyorlar
bir cumhuriyet söylenseydi keşke diyen
bu şaire benzetilmekten kesik kesik duran şoför
bizim küfürlerimize bir karşılık değil
kimsenin yokluğu kaybolmuyor bu bahçede
bir dalın ağacı,
rüzgarını kovalıyormuşcasına eğilirse
bir şey ki yitirilmiş oluyor
bir şey ki boyuna çalışkan muhalif bu dünyaya
o zaman bir bankacı da biliyor kaza geçireceğini
kanser olacağını veya bir bahçeden
keskin çizgilerle ayrılacağını
geçerken arılar kozalaksız tarlalardan


sen gittiğin gibi yürürsün
ben istiyorum ki kertenkelenin içinde sürüneyim
işkenceden yeni çıkmış kaplanlar
oturmuş ağlamışlar istiyorum
sonra herkese dokunan bir zalim istiyorum ki
senin gücendiğin şeylerden yapılı olsun

yolda kaldım sanki
ne Tahir ne de diğer çizgi filmlerin köylüleri
kalkıp beni bir kurdun şehrinde kurulu
şatolarında
ve kiliselerinde
kaldırmıyorlar uykuya
plakam eski, patlamış bombam
rehinelerim çoktan testereye doymuşlar

isteyemiyorum artık inanmak
doğan güneşlerin başlayışını bodrum katından
çıkıp izinli olduğumuz kadar sustuğumuz rüzgardan utanmakla
aynı dilden konuşuyoruz ama
ben nereye gidiyorum

kimin için ne kadar boşaltılmış berlin
kavuşmak canlısı tombul memeleriyle kadınca
ve iman eksiği bir şeytanı da beraberinde
alıyorum bir itle münakaşa etmesi için bende
apartmanı soğuk bir mumla üfleyip
içeri alıyorum vardırsa bir gemi
sokak çocuklarını hatırlamamak için
bir iki çiçekle doldurulmuş vazo