10 Ocak 2011 Pazartesi

sayın okuyucu

Aç olunca nedense şiddete eğiliyoruz, tarantino nun elinden çıkmış kadar kolayca düşürebiliyoruz anne karnındaki bebekleri, kaçıyoruz bir nevi güçlü olmaktan, kaçıyoruz ta güçsüz olmaya dek. Güçlülerin ve iktidarların hastalıkları cezp ederken içimizi, bulunduğumuz yerden nefes alamayacak biçimde meylederken şiddete, başvurduğumuz tüm diğer hastalıkları kapmış oluyor zaten birileri, bu yüzden senaryonun yeniden yazılmasını bekleye düşüne, perişan bir halde göçüveriyoruz.
Göl uzunca bir süredir kirliydi, istanbul’un sularına benzerdi, uzunca bir süredir yanından geçiyorduk otobüsle, okullarımıza göçüyorduk, sıraların, çocukların arasından hızlı adımlarla bir şeyler konuşup, bizimle gözlerini açmış olmalarına şaşmadan, öğle vaktine yetiştiriyorduk günü, erkekler ve kızlar, dövüş ede ede, el ele tutuşa tutuşa, koşa koşa ve gide gide bitiriyorlardı zamanlarını, hiçbir şeyleri yokmuş gibi, hiçbir kimseleri yokmuş gibi bitiriyorlardı yaşlarını, mevsimlerini ve çocukluklarını atıyorlardı İstanbul’un göl kenarlarına, ama bazısı vardı ki ellerinde bir demet çiçekle görülmeye aşinaydılar hep, bazısı güzel görünmek için onca makyaj, bazısı da herkesin kendisini dinlemesinden hoşlanıyordu. Kimileri konuşa konuşa anlatıyordu doğruları, kimisi yanlışların hatrı kalmasın istiyordu, kimisi şiddeti sevse de açığa çıkaramıyordu, kimisi siyah giyinebiliyordu ve gözlüksüz ve sabah.
Otobüsler taşıyordu hepimizi, otobüsler başka yollardan düşen ile başka yollara düşen. Müzik mi dinler dediniz hayır, kitap mı okur dediniz hayır, sade dinleniyordu ya da kimseyi umursamıyordu, bilinecek kadar uysal da görünmemesine rağmen, adı pek duyulur oldu demem gerekiyor size, siz ki beni dinlediğiniz için ayinlere katılmadınız, siz ki çorbam var ama gelmezsiniz.
Nasıl anlatsam bilmem ki ama, bu sade bir kişinin gündüzü değildir.  İki otobüs, iki yol, ve iki genç kızın hikayesidir, damat yok, görüşmek yasak, suratlarından biri beş karış, diğerininki ise gözlüklü ve türbanlı. Aşk lafı edilinceye kadar güzeldir ki, sonra bir denkleme dönüşüyorsa bu sevmek demektir, ve şimdi size anlatacağım, yani ağzımdan kaçıracağım kızlar, bir bileşik makinenin küçük mühendisleri durumundalar, lakin otobüste birbirlerini hiç görmüyorlar, çünkü buranın bir İstanbul olduğuna dair güvenleri sonsuz, babalarının yakınlarındalar diye terbiyeli, otobüsten de düşmüyorlar üstelik. Bunu anlatmaya çalışacağım sizlere zira, onlara bakıyorsam ve geçiyorlarsa önümden bugün bile umursamadan, size umudumun kalmadığını bildirmek için değil, aksine bu iki yolun bile benim güzergahımda olduğunu, fakat tek eşliliği şart koşan insanlık tarihimizin, beni bir seçeneğe alıkoyduğundan olacak ki, bugünlerde kimin daha güz kokacağını belirlemem gerektiği için olduğunu bildirmem sonucuna varmaktır hedefim. Bu hafta ya bir yol kapanacak, ya bir yol daha kapanacak, ya da ben kendim için bir yol yapmanın yolunu bulacağım. Zira ben çok yorgun hissetmesem de kendimi, insan bu açlığa çabuk alışıyor, hantallık bizim için bir meslektir sayın okuyucu.

Bazen sarı desenli bir elbiseyle, bazen güleç yüzlü ve bazen meyve yerken, bazen kitap okumaz ama çok istiyor bu belli, bazen anarşisttir, bazen sufi. Başka insanlar da var biliyorum, başka insanlar alıyor onların gözlerini, özlüyorlar yalnızken başkalarını düşünmeyi, mesela beni düşünüyorlar mıdır söyleyin bana, mesela bunlar aynı tipler değiller ki, otobüslerinin rengi örneğin, aynı dinden olamayacak denli kırmızı tonlarda, aynı dili konuşuyor gibi konuşmuyorlar da üstelik.  ve biri hep gülümserken, ötekiyle ben konsere gitmiştik bir ara, hallerinden çok memnun olduklarını gözümüze sokarcasına edepsiz görünüyorlar, ve bunu dücane cündioğlu söylüyor sayın okuyucu ben kesin değil, ben yalnızca seviyorum, ben yalnızca o ikisini değil, ama konumuz şimdi onlar sayın okuyucu.  Parmakları boştur, talipleri vardır, insanlık öldü mü? Biri daha çok güle benziyor diğeri martıya, birisini tanıyordum, diğeriyle buluşacağız konuşacağız bile, ama ben hasta olmayı daha çok becerebiliyorum bana yardım edin, ben şifa istemiyorum bana şiddet gerek bilesiniz, ben akşamları dama çıkarım, gündüzün kahve içilmez.