9 Ocak 2011 Pazar

meksika sanatım, camilerimin karides boşlukları, imgeleri duvarlarımdan dökülüp, maskara , kına ve birkaç kelime edip, birkaç düşününce ve birkaç yavru köpek defnedip, ful otomatik güneş ve çamaşır çekeceğiyle, hoparlörlerle, yeşillikle, tütün ve alkolle, insan olsa bari diyeceğin gözü çok şiş birkaç abiyle, ve içimde bir kuşla fark ediyorum hiçbir şeyi, bir kuş var gagalıyor.
mervenin gözlüğü çok şirin bizim evin önünde, bir şarkı çalıyor ki ben nerdeyse evet diyecektim geline, nerdeyse eve davet ederdim ama neyse, ama neyse zaten firdevsi de gazneyi hiç sevmemişti, bir Yahudi güzel olabilir miydi ki hem, ve seni ne halde imgelesem diye türbanın, neresinden tutsam bu urganın diye cemaat kızarsa ya da, ve diye bir şiş gözle ve tiner çeken ailelere özgü bir pardon çekip senin bütün dinlerinin gözüne hoş görünene kadar ve kalemlerinin çizdiği adamlardan olmamak için yemek yemek diye sızlıyorsam ben güzzel bir kafede, ki memleket bu çabuk getirmezler ölüm kadar , ve senin düşlerin neye inanır bana söyle ki yemeğe geç kalmıyayım, ki şivesiz oturabileyim koltuk takımına, ve alacaksın ya bir vivaldi ve mıknatıs ve kitaro, ve dersaneden ucuza dürüm yemeği nasıl başarabiliyorsam işte, ve işte örtmenler çiçeklerle kandırılıyorlarsa bir demet çocuk yüzünden, bu yaşamağımız bizim, hayli libero bıraktırır geride, inan Merve bunu sana eskitiyorum, bunu ben daha önce hiç bıçaklamamıştım bunu, adımın ilk harfini yani, senin başka gözlüğün yok mu?
artık ıslandık mı neslihanı bırakmıyorum evine kadar, zaten ben her şeyi üzerime döküyorum , kitablarım da, çünkü sivil bir adam yalnızlığını, hafife indirgemekten daha şifalı bir hikaye okumam gerek, çünkü benim hatıralarımı dövizin sertliğine rağmen ve amcaoğullarıma rağmen yine de çevirirseniz, farkına varılması uzun canlar alsın, sakata getirmeyin lüksümüzü lütfen.
Fark etmek zorunda olduğum anlarımı yakamıyorum bir türlü, çünkü elimde tabanca yok ama ben vişnelerimde ve odalarımdayım, ben varım, ben tükeniyorum, sigaramdan oğlum çıkıyor,              
oğlunu kaybetmiş bir annenin yüzüne damlıyor ama yine de kıskanamıyorum iklimden olsa gerek kuş, kuş çıkmasın diye hiçbir şey işkence altında ölmeye yaramıyor, o halde uçmasın efendim kuş, o halde kuş yaramıyor ben odamdan çıkamıyorum bahar gelene dek, varya odadan kimse ölmemiş olarak çıkacağız ya ve ben söküklerimi dikeceğim ya yine, yani ölmeğe gideceğim ya aslanlarımla bu sefer daha garbi ve şarki, bu kez atlatacağız ve şarkı yarıda kalacak diye bir tek ben düşeceğim yerde, herkes farkındalaşıyor nasılsa paraşütü, ve sadece fark etmemek için büyümek lazımmış oysa, oysa paraşüt geç geldi, daha henüz düşmemişti kuşlar damlara, diyojenleri tanımamıştık ve tandırlara atamamıştık henüz, kuş vardı içeride, herkese yetiyordu bu şarkı, yani fark etmek zorunda değildik, zaten ben her şeyi kırıştırabiliyorum yazınca sana, mersiye kapalı, dükkan bozuk, Silivri hastanedeyken, sen öpsün diye beklerken bir hayrına güzel ve sevinçli, kasiyer kızın çok meraklı bakışları demektir aslında aşk, aşk böyle şeydir mutabakat imzalanmıyor, ve buradan kaçınız yazmıyor diye hilal renkli gibi ve Cengiz hoca gibi ve hilal renkli gibi, ve kıyıda köşede biriktirdiğin kelimelerim de olmazsa, bu yanışın sondur senin olum, olum seninle ilgisi yok dünyanın, farkında değilsen olmamayı bildiğinden olsa gerek, ve fark etmek öldürüyor teslim ol hadi.