30 Aralık 2012 Pazar

Sürekli Kar

hiç kimseye yazmak istemiyorum.
kar yağıyor
sürekli kar.
Kitaplara yağıyor, telefonlara,
yan-yana gitmelere, göz-göze gelmelere,
bir köşede bir kadehçik bir şeyler içmelere,
ölüleri anmalara, dirileri sormalara,
yapayalnız kalmalara
kar yağıyor
sürekli kar.

ince ince,
fısıl fısıl,
uykucasına
ellerime yağıyor.
Yüzüme, saçlarıma, kanıma,
düşlerime yağıyor,
dilime birdenbire gelene,
yüreğime kurşun gibi değene,
kar yağıyor
sürekli kar.

evet diyorsa biri, durmadan evet,
hayır diyorsa biri, durmadan hayır.
Kilit kilit sarkıyorsa çevrede her şey,
az sonra neler olacağı belli değilse,
belli değilse sabahların neleri getireceği,
akşamın neleri götüreceği belli değilse,
adı bile yoksa belli değilin
ve adını bile söyletmiyorsa,
yağıyorsa ince ince,
yağıyorsa fısıl fısıl,
evlere, sokaklara, dağlara,
anılara, ağıtlara, düşlere
yağıyorsa
sürekli kar
ve bir şeyler durmadan silinip gidiyorsa
korkarım.

korkarım yaralı kaplan gibisinden bakışın,
sözün sekişinden korkarım.
susuşun karanlığından
ve ortada kalışından suçsuz ölünün
korkarım.
bu sinsi,
bu sevimsiz,
bu sürekli kar!
hiç kimseye yazmak istemiyorum.

 Hasan Hüseyin Korkmazgil

beni bir normallik alır götürür

Deniz sen olmadan maviliğini kaybediyor
Arayıp duruyor seni soruyor
Ağaçlar kırılıyor boyunlarından bulutlar dolaşmıyor orda burada
yazılar yazmıyor, kasetler sarmış, kasetler sarmış
saatlerin zamanla bi ilgileri kalmamış
düğmesi kopmuş tüm pardesülerin, çayı bitmiş çayclar
kahvesi bitmiş falcılar kadar küskün ve bunak
insanların rütbelilere geniş eğilmeleri kalmış sokaklarda.
düşmanlar doğru dürüst çekilmiyorlar bankalardan
bankalar kapanmıyor ama düşmanlar doğru dürüst çekilmiyorlar
ben ölmüyorum senin ağızların ama öpmeyi biliyorlar
göğüsleri kabarık olmayan adamlar ölüyor, ölürken bile göğüsleri kabarmadan
Adamlar öldüklerini gayet iyi bildiklerinden
Sigaralarını yakmıyor, sigaralar yanmaya hevesli değillerdi zaten
Kadınlar ağlamıyor aşk hakkında, kadınlar ne bulursa ağlarlardı eskiden
Ve poşetlerde bile ekmekler kırınıtılı
Ve akşamlar hüzünleri koyverip gitmişler
Ve bu Pazar sabahları çekilmez etmiş her yanı
Sonra bir kitap kaybedip bulmuşum kara vakitlerin içinde
Bir trenle başlıyormuş kadının bakması
zaten her şey bir kadın bakması
Bir utanma, bir giderler ve gelirler
Utanç içinde saklanıyor sessiz vedalar Gibi


vazgeçiyorum hikayesinden trendekilerin
ama neye başlasam terk ediyorum
seni senelere ve mekanlara yapıştırıyorlar
artık her şey bir sen ve bir kayboluş
Düşünüyorum ama yağmur yağıyor
seviyorum ama bir yerlere de uğrayacam galiba
ayakkabımı çıkarıyorum tekrar çünki
bir yerlere gitmek bir yerlere gitmemeğe benziyor
sonra bağırıyorum acıkana dek
sonra özlüyorum ve unutmanın vicdanına sığınıyor
aynaların yüzüne bakıyorum ve pencerenin şaşırtıcı insafına
kalıyor bütün acılarım
koltuklara yaslanıyorum görev icabı
otobüslere yetişiyorum, duraklarda duranlara yetişiyorum
tencerenin dibini bekleyenlere özeniyorum
yeni doğanlara ve ciddi ciddi ölenlere özeniyorum
durakta bir şeylere özenmeyi seviyorum
Poşetler dolu doluya eve gitmelere sesleniyorum
Rakısını alıp gelmelere sesleniyorum
öyle işte, ve borçları çoğalanlara sesleniyorum
sesler çıkarın ey perdelerin arkasından gizli gizli etrafı gözetleyenler
yorganlarının altında hayat unutanlar
gecelerden saklanamayanlar, bir türlü gündüzlerini bitiremeyenler
size sesleniyorum ama sizin sigaranız yoktur ama hikayeniz çoktur
şemsiyeleriniz eksik olmaz başınızdan, benim de olmaz



Pencereler açık ve perdelerin etekleri tutuşmuş
Kaçıyor yeni gelinler sevdiklerine
Yorgan döşekler sıcacık bekliyorlar
Dünya sevimli bir çocuğun heyyyy diye
uzun bir bağırması, uzun bir kelime
Bir eşek çocuğun ağlaması halinde koşuyor
duyanlar neşeyle gülümseme halinde
Bir aşk senin ellerini tutmakla yola koyuluyor
Pazarlıklar bitiyor, anlaşılıyor
herkesin alacaklı olduğu okunuyor yüzlerde
borçlu olduğu halde
buna alışılıyor

hele ben
Ben durmadan çoğaltıyorum kavuşmazlığı
bir treni kaçırmak ve ardından kovalamak
bir otobüsü kaçırmak gibi bir şey benim hayatım
pantolon giyip çıkarmak kadar kolay yaşamak
hüzünlerim yok ama yaşamaklarım çok benim
benim harflerle yazılmayan yalnızlıklarım
mesela borçlarını ödemeyen adamlar yalnız kalması yoktur
aslında bankalar ve parklar var
masaların ve sehpaların üstünde
Bir ben bu düzene bileniyorum bilenerek
beni bir normallik alır götürüyor
zamanın ve yalnızlığın kara gömlekli içine
elleri cepte, ceplerimde kar kış kopmuş,
bir kargış yükseliyor ceplerimden
bir sesleniş küsüyor artık benden
olacaklardan olmayacaklar kadar korkan
bir acı var, cebimden çıkarıyorum, karşıma alıyorum onu
yalnızlığıma katıyorum
bir acı bir yalnızlığa uğruyor
bir acı bir acıya yapışıp kalıyor
bir acı bir umudu döllüyor
bir acı bir insan halinde bakıyor mesela üst katlara
bir acı ki durmadan gidip geliyor sokaklarda
gitmek nedir bilmiyor kahredici karanlık bahçeler
benim narin bahçevanlığımdan
bir acı bir başkasından kurtulur kurtulmaz
bir başkasından çekilir çekilmez
gelip diğerlerine katılıyor
tutup kaybetmelerin orta yerinde
bir deniz ölüsü bulaşıyor ellerime
bir sese dönüşüyor ellerim
bir ses ellerime benziyor artık
ellerimin bir şeyi mi var diyorum bir ses olarak
bir gündüz çıkıp yetişiyor sabaha
bir sabah ne çok acı barındırıyor içinde
bir sabahı bir acı kaplıyor ki
ağıtlara yer kalmıyor yeryüzünde
bir öğleden sonrası gözlerime doğru çekilip
bir öğleden sonrasının içinde
bulaştırıyor varlığını sevdalarıma
beni geçiyor ve unutmak istiyorlar beni
ben ki kayalardan yapılıyorum habire
habire doğuruyorlar beni böcekler ve bankalar