2 Kasım 2011 Çarşamba

hoşçakal krizi

elbette hepimize uzun geldi bu beste
hazırladıkları yazda çiftliklerimize ulaşım koymamışlardı daha
yıllarca bize soluk aldırmadan ellerinde tuttukları tabanca
bile hep aynı hatıralarda kullanılmıştı
kabul edelim gitsin, biz buraya konmaktan hiç vazgeçemedik
yorulmaktan ellerimiz üşümedi ve kanserden gelmedik
saklanmamıza yer yoktu, geniş ve uzun ve duvarlar yapılması
birbirimizi seçemeyişimizin iyi sebepleriydi
kimseyi görmesek de martılara uzun bir akşam olmuştu
çaktırmadan incir ağaçları o günlerde baltayla vurulan
ve uçakları düşürmekten kalpleri çıkan her martının elinde
bir çocuk doğuyordu yorulmasın diye melekler
bu bize yeterdi zaten, zaten ben patates kızartıyordum
hikayenin gidişatına ayak uydurayım derken bozabiliyordum
yaşamadan baktığım ve uzandığım atın sırtında
bir kurbağada da bulunabilecek zindelikte sanki
bulmadığım yara kanatıcılarının yerlerini soruyordum Aysellere
ki bu öylesine hızla yere çakıyorduki beni
sanırsınız kendimizi aradığımız bir filmin resminde çıkmamışız da
sürekli felaketler ısmarlıyoruz olduğumuz yerlere
kim bilir nerde hangi pencerenin önünde şimdi bir çocuk
uzun geldi diyor bu kış ve kadın da esrarengiz bir biçimde
mutfakta dünyayı bulandıran ne varsa onlara annelik edişini
hemen hemen her şekilde ısıtıyordu
çocuk sonra hemen büyüyor kavga ediyor ve sigaraya alışıp
bile başlayacak sinire ve bile o gözlere sahipti olmuştu
nasıl yapılır uçak, martıların çığlığı yetişmeden daha
nasıl bunlar olurken beni de yanlarında götürürlerdi ki
artık her şeye kararsız kalmakla utanmamak arasındaki
madeni ve plastik ve üniversitelerdeki şeylerden
birçoğunu söylemeye alıştırılıyordum muydu neydi
artık ne sahili biliyorum vedalarım titrekken ateşli ünlemlerle
ne de öpmesini kızı kendi şehrim uyanmamışken dumandan
yelkenleri göründü ve şimdi ne yapsak ilerliyor zaten
şimdi ne yapsak ilerliyor zaten dediğimizde bile bir kış gecesi
tahammül edemiyoruz az kalan yabancı kişilere
sonra ölmeye varıyor her şey murat zamanındakiler gibi
sarı bir öğleden sonrası sineması gösteriliyor ya
hemen koşuyorum ve herkes bir koşu tutturmuş oluyor
o zaman ne kadar sürerse sürsün bu filme gideceğiz havası var dışarıda karanlık
göğsümüzde koşuşan atlıların ilk Moğol halleri ezip geçiyor bu gidişlerimizi
ama bu vakitlerde trenden bir mendile sarılı halde atılmış şiirler ve
o diğer rahatsız edici beş para etmez şeyler zorumuza gidiyor
o zaman saçlarını topluyor ya da nevresim ya da ezberlemekle meşgul
kimden ne kadar kaçacağını ve yakalanacağını
mektuplarından ve mektuplarını kaçıyor
neden barlardan ve sigarasını hızla tüketen adamlardan kaçılması gerektiğini kaçıyor
gördüğü ilk trene binse yeridir diyorsun sen, ve maalesef burada
bile bir kaçıştır gidiyor dünyada
oysa lacivert bluzu olan herkes bizi kandırabilirdi ki biz ne güzel kandırılıyorduk
binalar çatladıkları ve kırıldıkları yerlerden tekrar dikiliyordu
gidişini, bir çocuk ölüyor içimde diye yanıtlayan onca dünya savaşı askeri
bilmeden ölüyorsa, rüzgarla işimiz bitmiştir demek olmuyor hiçbir şey
daha esecek çok etek var kızların giydiği
bu bize yeter zaten, annem bize patates kızartır
ve seni seviyorum, çünkü bunda kızacak bir şey yok
böylece bir sırrı ediniyorum, bana öyle bakma
işgal edilmemiş topraklar arıyorum çocuklarıma, boş yere suçlama kimseyi
bu bir kıskanmaktır gidemediğin yerleri görmüş birini, hoşçakal