20 Mart 2012 Salı

YALNIZCA ÇAY İÇİYORUM KENDİME (suskunluğumu susturuyorum)

kendime her zamankinden yalnız bir çay
beni anlamaya gelecekler mi ?
için bir yarım porsiyon bekleyiş
bağırsam geçer mi bu her şey diye acı çekerek
susuyorum şu zavallı kendime.
buralarda ne işin var, bu soğuk kokan mahallede
bu bir bardak dünyanın temiz yüzünde
özellikle cam kenarlarındaki göllerde
yaşadığın dehşet
boğulmanın verdiği şehvet
bu istemesen de öldüğün devlet
sana yalnızca çay verecek.
bu zor, bu garip çıkmazın sabaha karşı uyanışında
bir camekanda mı görmüştüm sizi diyecek
birileri kadar bile edilmeyen zahmet
bu yabancılık ve rutubet
beni de alıp götürecek.
yani fazlaysa o melankoli
yani ne kadar inceysem artık topallaya topallaya
konduğum dal taşımıyor üzerinde
çıkardıkları dumanlardan da öteye bir çay, çay vakitleri
sonra biri hayal meyal uzanır
sonra kalktım ve ziyan ediyorum diye bu her şeyi
kolonya döktüğüm masaya doğru terk ediyorum sesimi
ve yazı yazmak sigara içmeye dönüyor birden…
o kalkış meydan okumasıydı gelemeyen koca sese
ses mi dedim, ses dedimse suskunluğuma verin, utanıyorum
garip garip kendi kendime utanıyorum
ve sürekli duvarları tırmalar gibi ellerim
yavaşça dövüyor kendini
aynı zamanda sabahtan akşama kadar yalnızım.



YOLCULUKLAR KURUTTU İÇİMİ ENİS

yürürken cebinde taşıdığın huzur
adında bir kızın sarışın resmi
sanılan o biraz göklenmiş bahar
ve aynada yüzün ihtiyar çıkar
karışık duygular dışındasındır
ya sen gideceksin elbet
ya sana benzeyen biri
seni andıran birkaç kelime
kadar bileklerin
kesilse istenen derinlikte
dikkatle toparlanmış o gürül gürül
akan kan akan gül reçeli gibi
diye kırmızılaşan senin temiz gömleğin
elbet bir yolunu bulacaktır
üşüyen bir birine anne olmaya
kazak olarak ve çadır olarak
ellerinde en nefis yerinden koparılmış
denen o pasla birlikte
her yere benzetilen o her nasılsa sahilde
ve denir ki orda sana
ancak kucak verilecektir
sarıl şimdi
sarıl akan şu hayat oruspusuna
sarıl bitecektir nihayet