14 Eylül 2011 Çarşamba

insan bari bi bahar falan bırakır şu şubat soğuğunun arasına bir yere,

O kadar çok uslandım ki, yani o kadar çok boğuldum ki, şimdi bu uslanıp boğulduklarımın resmini çizmek isteyebilirim, filmini yapmak isteyebilirim, oyununu ve romanını yazmak isteyebilirim. Aklıma kim geldiyse; onu bu resmin, bu filmin, bu oyunun ve bu romanın bir köşesine sıkıştırabilirim. Bir de akşamüstü bi bira içeriz, ve sonra onu eve gönderirim, sonra hayat kendine akamayan bir nehir bulur ve akar üstüne üstüne. her şey biter yine sabah olur, gibi şeyler, gibi şeyler, gibi şeyler çok tutuyor ki yazıyorum…Bunu bu aralar sıklıkla yapıyorum, bunları düşünebiliyorum, belki de yaşlanıyorum, sürekli, yakın geçmişten upuzak buralara doğru yollanıyorum, demek ki aklımdan çıkmıyor büyüdüğüm, peşimi bırakmıyor demek ki yaşanmış bütün şeyler, ve dayanamıyorum ve içimi sıkıntı basıyor ve ağlamak kapısından içeri giremiyorum.

Üşümenin kitabı çıktıysa lütfen haber verin, çünkü size silah doğrultuyorum, beni dışlamayın.

 boşluklar var ileride, bunların bir tek sebebi var o da benim, gözlük takmam, kulağım iyi duymaz, ve yeryüzünün her santimetrekaresine bira dökerim, her santimetrekaresine tütün ekerim, olmadı havlarım.

Bir mevsim mi gelirmiş neymiş duyamadım, sıkıca tutulmuştum kabusun tekinde, etraf karanlıktı bundan mı duyamadım bilemem. kahve getirmiştiler, oturmuştular karşıma, ama benim karşımda neyin üzerinden oturmuşlardı orasını ben bilemem. Yağmur ben kapıyı çaldığımda yağdı, o an bir trenden düşsem iyiydi olmadı, iyide niye olmadı, burasını geçtim.geçtim gittim bir cennete, baktım hala ordasınız hala orda, orada bile hür  olamayacak mıyım diye sessizce bağırdım kendime, bağırdım bir kış filminin sesine karışsın diye sesim, ama nafile, bağırdım olmadı ama bağırdım gitti işte. Ki cennetin plazalarında hür kalsam ne kalmasam ne. Ki her şeyi bir yana bırakarak ve her şeyi kana bulayarak, kitaplardan birini aldım sonra raftan, baktım benim gibi huzursuz, baktım benim gibi okuldan korkar, baktım körkütük sarhoş, beni anlatan birkaç kelime çıkardım içinden, bana küstü mü ne bilemedim. Astı suratını ve ışıklarını bana kapadı, onu oracıkta bıraktım, gittim çok uzak birkaç aşk aldım terk edilmiş bir şehirden, sonra gittim bir bir ateşe verdim hepsini, ya da belki çekmeceye kilitledim bunu bilemem, etraf çok karanlıktı belki ondan.

Oradan çıktım size geldim, geldiğimde her yer karanlıktı, dünyada o kadar savaş vardı ki sizin orda, adam başına elli tane kılıç düşüyordu, ölmek denen şey şansa bırakılmamıştı, ve böylece uysallığın propagandasını yapıyordu iktidar, eli kılıç tutanlar sarhoş kalmış, yazı yazanların üzerine ağrı dağları düşmüş, yazılan her kelime başına bir söğüt dalı kırılmıştı, sanki çıplaktık, sanki bileğimiz burkulmuştu.

Sonra sizden çıktım, sonra her şeyinizden, ve bütün o yeşil ve mavi duvarlarla kaplı odalarınızdan çıktım, iyi mi ettim kötü mü ettim bilemedim. ve leyla’ya uğradım, ama bira içmeyerek.

Ne zaman ki yoktu etrafta bir Leyla, ben mecnunluğa davrandım,silahıma davrandım, sinemadan çıkar gibi yaptım, şarkı dinler gibi yaptım, yalnızlığın tüm odalarının müteahhitliğini almış, hiç bir operasını kaçırmamış gibi yaptım, ve hiç uğranılmayacak cennetler yaptım, öyle de hınzırım. Bunu kimseye söylemeyin yoksa mayınlarım patlar, bunu kimseye söylemeyin yoksa sürrealizm patlar, bunu kimseye anlatmayın yoksa eve gitmenin çaresini anlar babasız kadınlar.

Eskimiş bir ailenin fotoğrafları kadar siyah beyazlaşabilirim ben, kimi bekliyordunuz, tabii ki ben siyah beyazlaşabilirim başkası değil, ve siz bunu asla yapamazsınız sular döküldü şelaleden çoktan, siz bunu yapsanız yapsanız zaten iyi bir günde ve bayramda seyranda yaparsınız, ama bir dakika bekleyin beni sizin adınız ne diyeceğim, eğer hepinizin adı Selinse, eğer rabbim sizin tahtada yazılı adınızı tebeşirle üçüncü kez silmişse,  dünyadaki bütün on katlı apartmanlardan atlayabilirim, ve böylelikle bayramınız bile kutlu olmasın sayın estetik meraklıları, sayın çiğdemler ve kırlangıç ölüleri sizi. beni hatırlayacaksanız, bundan böyle sizin evinize gece girmesin lütfen, bundan böyle mucizeleri görebilin inşallah, ve durun, azıcık durun, şöyle adamakıllı durun, beni teslim etmeyin kendinize, beni teskin etmeyin kendinize, ve maşallah hepiniz de Aylasınız sanki, ha Nergis ha Özlemsiniz sanki, benim için pek fark edeceği yok artık bunların, bunların yani düş görünce samimiyeti bizden taraf kesenlerin adlarının anlamı yok benim için, sadece ve sadece istikrarımı sağlarsınız o kadar, ölmem o kadar, bir evim bir arabam olur o kadar, ve şirin şirin gülümserim o kadar, yani hiçbir şey ifade etmez yüzünüzü Amsterdam’dan getirmeniz falan. fark etmeyecek artık hiçbir şey nasıl olsa. yangını ben çıkardım, üflemek size kalmış…