27 Temmuz 2015 Pazartesi

rüzgar

Bekleyip köpeklerin ölüşünü dışarılara
yolda yalnız yürümekten tutuklanmamak için azıcık korktum
korkmak iyi geldi dedim bana, ben sanki yoktum
sonra birisini arasam mı diye sordu kalbim
kalbimin işi gücü yoktu, kaçak tütün kokmuştu
şehiriçlerine onlarca lale müldür çalıştım
sıkılmaktan yorgun düştüm ipimi çözdüm ellerimden
seslerin bana verdiği yetkiyi kullanarak dışarılara
bir kadını üzerime yürüyormuş gibi tuttum
gözlerini bir otobüste unutmuş bana bakıyordu
zamanından önce denize giriyormuş hep

sonra filmler izledim, aşk geldi aklıma
aklımı kesebilen bir makas satın almalıydım tam ikiye
emin adımlarla sedefi aramanın hayallerini kurdum
zamanından önce çalan kapılarımı kapattım
üstesinden gelebileceğim birkaç şiirin kapağını açtım
bir silahı beş kere doldurdum ateş etmeden
bir derdim yok gibi görünmek istedim
sonra çıktım öfkelerin çatısına, büyük sözlere teslim oldum
birilerine hayran kalmaya çalıştım edeplice,
birilerine hayran kalınca kurtuldum hayatımdan
balkondan konuşan kadınların çocuklarına kaldım
dediler ki büyüdüler hepsi, şimdi yok

bütün beklemelerin intikamını alacağım ben
artık önüme gelen her şeye inanacağım ben
kendimin farkında olarak çıkıyorum balkona
oradan sarı saçlı güzel bir kadın esiyordu dışarılara

15 Haziran 2015 Pazartesi

osman konuk

Sokakta giderken, kendi kendime
Gülümsediğimin farkına vardığım zaman
Beni deli zannedeceklerini düşünüp
Gülümsüyorum....

Orhan Veli


bilmiyorum niçin bana o yesenin
bilmiyorum niçin o rezil diyorlar

oğua atay insanlık öldü

sen yarım kalmış bir aşkın
kaçınılmaz sürgünü,
katlanan göğsündeki kayaya
sen orda şimdi bir hüznü köpürt,
ben bir çocuğa su vereyim burda....
ben ki kiracıyım bir acıya

metinaltıok


PAZAR AKŞAMLARI


Şimdi kılıksızım, fakat
Borçlarımı ödedikten sonra...

İhtimal bir kat da yeni elbisem olacak
Ve ihtimal sen
Gene beni sevmeyeceksin.

Bununla beraber pazar akşamları
Sizin mahalleden geçerken
Süslenmiş olarak
Zannediyor musun ki ben de sana
Şimdiki kadar kıymet vereceğim?

Orhan Veli KANIK






 

bugünlerde...

film biter çıkarsın.caddede yürürken ruhunda bir fiyaka,boyunda kesin ve net bir uzama.
sen şimdi biraz filmdeki kahramansın.adımın ona göre kolunu sallayışın ona göre.Bakma yoldakiler bilmiyor,ama buraların yaratılmasında seninde payın vardır öyle yürürsün.insanların arasından şekerimsi bir rÜzgar gibi geçersin.zarif bir kahraman gibi sekerek ilerlerken ,ağır ağır çekilir damarlar...ından bu tatlı şiir.kendi berbat haline geri dönersin.
bugünlerde sen ,hayatın bodrum katında bir beceriksiz gezginsin.Leb-i derya katlardan buralara inmişsin.hakikaten bir zamanlar buradamıydın bunu bile unutacak kadar diptesin.
herkese olur sana da olmuş ,sen bugün dibe vurmuşşun.
artık öfkelenemiyorsun bile buna ''niye hayat hep benim üzerimden geçiyor'' sorusu bile kifayetsiz ,sen artık ''hayat benim üzerimden geçiyor anladık da ,niye tam karnımın üzerindeyken durup mola veresi geliyor'' sorusundasın.
hiçbirşey kar etmiyor, nereye gitsen ne yapsan içinin çamurunu bulaştırıyorsun.Bir yandan biliyorsun daha dibi yok ve bundan sonra ancak -hayatın fizik kuralları bakımından - yukarı hareket ediceksin.ama bir türlü olmaz işte.daha ne kadar hayatla inatlaşmaya devam edilecektir?
....
zamanla yürüyüşün bükülür.hayata omuz atacağını zannettiğin zamanların ne kadar geride kaldığını düşünürsün.
çelme takıp,yere yatırıp göbeğinde zıplayacağını sandığın zamanları!
heyhat!!!böğründe bir ağırlık,böğründe hayat kadar bir ağırlık!...
''tanık koruma programına alınmak istiyorum alın beni tanık koruma programına ''diye bağırmak gelir içinden !
yeterince tanık oldum hayata alın beni koruma programına!!
oysa şimdi sen hayatla boy ölçüşüyorsun.parmak uçlarında yükselmeye bak, hayat senin boyunun ölçüsünü alıyor, parmak uçlarına kalk! en berbat ama en gerçek formülüdür bu hayatın! tam sen vazgeçtiğinde gerçekleşir dilekler.orda dipte sakince durmaya bak...
zehirli kahkahalarınla zorlama saldırışlarınla bulandırma suyu.burada ki kendine iyi bak .tekrar yukarı çıkacağında unutacağın onca teorine bak .
''adabıyla acı çekme sanatındasın ,sözlü imtihandasın sınırlarına tayinin çıkıyor ruh durumundan.grip gibi birşeydir dibe vurmak ilaç alırsan 7 gün almazsan bir hafta''
hastaymış gibi ihtimam göster kendine.temiz pak fiyakalı giyin ,onurlu bir idam mahkumu gibi çık hayatın karşısına ''bu sandalye düşecekse tekmeyi ben atarım '' gibisinden.
bir sabır bir sinir testi gibi düşün bunu,senin üzerinde yapılan bir kimyasal silah deneyi.ölmeyeceğini biliyorsun mesele dayanmakta .
bazen dayanmak için komiklik gerekir,gül kendine yüksek sesle şaka yap duvarlara.
ilkokulun yaz tatillerinde günlük plan yapardık ,yalandan öyle planlar yap,boşluğunu yakalarsa seni boğacak zamana avlanmamak için dandik mecburiyetlerle dağıt günü,bitsin gitsin gün...
sen şimdi rahatsızsın biraz,ülkesini kaybetmiş bir kralsın .
yarın erken kalk!!!
yarın bu hayat suçlu bir köpek gibi affedilmek için sana şirinlik yapacak.
sen yarın yeniden tedavüle geçiceksin .açık havada bir bira içiceksin ilk yudumunu çok seviceksin.
o senin en kıymetli yudumun olacak.
sen o güne bak.



Ece Temelkuran

 
 
 
 
 
Kırmızı başlıklı kızın masalını birde kurdun ağzından dinleyelim smile ifade simgesi

Her gün yaptığım gibi ormanı temizlemeye çıkmıştım. Orman benim evim, temiz tutmak da benim görevim. Derken bir kız beliriverdi. Kırmızı başlık ve peleriniyle çok şüpheli bir görünümü vardı. Kimin aklına gelir bu garip kıyafeti giymek. Bir kurnazlık peşindeydi mutlaka. Bir süre dikkatle izledim bu garip kızı. Eli...nde taşıdığı üzeri örtülü sepette kim bilir ne taşıyordu!.. Yürüyüşü bile normal değildi. Yanına yaklaşıp ne yaptığını sorunca bana büyükannesinin evine gittiğini söyledi ama gel de inan. Yine de bıraktım peşini kendi işime döndüm. Ama aklım o kıza takıldı bir kere…

Bir gidip bakayım doğru mu söyledikleri dedim kendi kendime; gerçekten böyle bir büyükanne var mı? Siz olsaydınız gerçekliğini kontrol etmek istemez miydiniz? Orman benim evim. Ben hem ev sahibiyim, hem de diğer orman sakinlerine karşı sorumluyum. Neyse uzatmayayım… Gittim, baktım ve gerçekten bir büyükanne buldum. Sorduğumda “evet o küçük kız benim torunum” dedi. Ben de sorumlu bir kişi olarak; “bu küçük kız yabancılarla konuşulmayacağını öğrenmemiş daha!…” dedim ve anlattım küçük kızla karşılaşmamı… Büyükanne de ürperdi ve birlikte küçük kıza bir ders vermeye karar verdik. O yatağın altına saklandı, ben Onun geceliğini giydim, başlığını taktım ve yatağına yattım. Küçük kız birazdan içeri girdi.

Seslendi cevap verdim. Ne şaşkın bir çocuk!.. Beni büyükannesi sanıvermişti. Ben benim büyükannemi değil sesinden, kokusundan bile tanırım oysa ki. Neyse bunlar bir şey sayılmaz, daha neler yaptı bilseniz. Kulaklarımın niçin büyük olduğunu sordu. Ne ayıp şey hiç sorulur mu!… Yine de çocukluğuna verip yumuşak bir sesle cevapladım. “Seni iyi dinlemek için”… Ama bu sefer kalkıp da burnumun niçin büyük olduğunu sormaz mı!.. Küçük kız hiç mi hiç terbiye almamış. Ben zaten burnumu kendime kompleks haline getirdim, öz-güvenim sallantıda. Psikologlar, estetikçiler… Dünya para harcıyorum ama nafile. Yine aldırmamaya çalışırken bu sefer de ağzımın kocaman olduğunu yüzüme vurmaz mı! Tabi ki kızdım, siz olsanız kızmaz mıydınız? O sinirle ayağa fırlayıp peşinde koşturmaya başladım. Birden ne olsa beğenirsiniz! Bir kocaman avcı elinde tüfek kapıdan dalıverdi. Beni “seni hain kurt, büyükanneyi yedin değil mi?..” diye suçlamaz mı !.. Halbuki büyükannenin kılına bile dokunmadım, O da saklandığı yerden çıkıp beni korumaya çalışmadı. Malum yaşlılık,kulakları iyi duymuyor. Avcı mahkeme yapmadan infaz kararımı verdi. Tabi ben de adalet bulamayacağımı, hatta canımı yitireceğimi anlayıp pencereden zor attım kendimi. Geçirdiğim büyük korkunun sarsıntısı yetmiyormuş gibi o gün – bu gün ormanda bile yüzümü rahat gösteremez oldum. Adım haine çıktı.

Aslında Ben Suçsuzum…

14 Haziran 2015 Pazar

YA O BEL SOĞUKLUĞU-

arkamdan laf etmişsin, sana yakıştıramadım;
beni rezil edip, bir köşeye kodu, demişsin...
dayını kışkırtacakmışsın da bir gece vakti;...
parayla iki serseri tutup, ibreti âlem için,
kafamı gövdemden ayırtacakmış!
dur hele, madem ki iş bu yola döküldü;
hepsini dinle de gözün gönlün açılsın:

sana söylediklerimin çoğu yalandı;
ben kim, fransa?ya gitmek kim...
hele o tüccarlık masalı?
nasıl yuttuğuna hâlâ şaşarım.
samsun?da enişteler,
zonguldak?ta teyzeler,
adana ilinde bilmemne hanı;
koca koca okullardan diplomalar;
bizi bekleyen aydınlık günler...

kafana dank desin artık;
bütün bunlar kuyruklu bir yalandı.
başka ne yapabilirdim, söylesene!
yeşilinden tut da mavisine kadar,
nah! yumruk gibi gözlerin vardı.
narçiçeği dudaklar, kulağının memesi;
saç dendi mi aklıma seninkiler geliyor;
kalçalarının tarifini pek beceremiyorum...

bana, kaba herifin birisin, diyorlardı;
seni sevdikten sonra inceliverdim:
efendim?li estağfurullah?lı konuşmalar;
kundura boyacısına hergün 15 kuruş;
?elbette, ne zannettindi?
sakala perdah, bıyığa rastık;
entarimsi gömlekler,
çiklet ilen güneş gözlüğü...
incele incele hani yok mu ya,
höt! desen devrilecek oğlanlara benzedim.
bir şey ikram edildi mi; mersi!
birine tosladın mı; pardon!
boncurlar, bonsuvarlar...
bu arada anamın kefen parasını da yedik;
belediye?deki sıramız güme gitti.
iş bunlarla bitse, öpüp başıma koyacağım;
beni enayi yerine kodun, değil mi?
senin için iki eşek yükü şiir yazdım,
dört kamyon rakı içtim,
gurbetlere düştüm,
düz ovada yolumu şaştım;
hadi bütün bunları sineye çektik diyelim;
ya o belsoğukluğu?

metin eloğlu






gençken renkli bir cepken sevgilim
çift bıçaklı bir sevinç
unuttum diye bir şarkı
gençken renkli bir cepken sevgilim
önüne çıkan her ata binme...

doğudan gelen kimsesiz tekne
ona hüzün demeyi artık öğrendin
ya da kuzeyden gelen çift bıçaklı sevinç
karıştırma daha fazla bu otları
bak öğle güneşi
şapkanı indir
karıştırma sevgilim daha fazla bu otları

sana hiç bir şey dokunmaz biliyorum
arkanı döner hemen uyursun
sırtında çift bıçaklı bir sevinç
belki balrengisin kusursuzsun
onun için diyorum
karıştırma artık daha fazla bu otları

gençken renkli bir cepken sevgilim
arizona'ya aşk ve hüzünle
gençken bizon derisi bir şapka sevgilim
adieu mes amours adlı bir şapka
indirdim unuttum diye bir işaret
ardından çift bıçaklı bir kahkaha
boşver sevgilim karıştırma şimdi bu otları

gençken sarı bir gömlek sevgilim
bir fular ağızda pisiotu
boş arazilerde hızla kullanılan araba
gençken bira gözlerle situasyonist okuma
ve ağız dolusu kusma kusma kusma
kumsallarda slow ve bee gees
ve bok gibi genciz genciz genciz

şimdi kuzeyden gelen boş bir tekne
gözü alan sarartı
üzünç sevgilim ya da nane otları

lale müldür
Ahmet güntan
ahlar ağacı

Hakir


İçimin canına okudum

Bu yüzden sadece ona


Yine de kalktım gezdim dünyada
Beyaz!
Güya bembeyaz şeylerden bahsedecektim
Lirik parmaklarıma dökülen mürekkeple canıma bulaşan ağu mesela
Madencilerin elindeki demirin ağrısı ya da
Tam ortasındayken bir ömrün
Bulaştı canıma dinmez bir masal
Bir kalmak acısı


Aslında bembeyaz şeylerden bahsedecektim
Bir güle kırmızı davranmanın hikayesinde kaldım
Toydum ve hakir
Dedim bileye bileye ettiğimiz bu heykel ne kadar da çirkin
Ne kadar da sakar şu ettiğimiz akıl
Şu dalgın merhamet
Şu yol yordam


Yine de kalktım yürüdüm dünyada
Leke bir kalbin kenarındaki yavaşlık
Soğuk bir yüze bulaşmış masal gibi
Yuvarlaktır dediler dünya
Yanlış ve uzundur anladım


Kalktım ben de yürüdüm bir sürü yanlış fotoğrafta
Zehir zehir çevirdiğim sayfanın kalbinden edindiğim leke mesela
Toydum ve hakir
Dedim dilerim sokak öldürsün sokağa seslenenleri
Sonra umur vurulunca bir kalbin ara sokağında
Sanki dünya iyileşmez anladım
Dünya ve doğu iyileşmez asla


Üç çizik attı kalbime doktor
Her sabah aç karnımla üç kere seni unutmalıyım sandım
Kalktım bıçak çektim dünyaya
Toydum ve korkunç hakir
Yine de kaldım
Kaldım ve sandım
İçimin canı yokmuş
Kapkara bir kelebeğe acilen kiralıkmış kalbim


Sonra sessizce alnından indim
Bıçak çektim dünyaya


Seyyidhan Kömürcü

14 Mart 2015 Cumartesi

Güneşli bir gün senin adın
sonradan acayip bir mavi
bir kıpırtısızlığın dumanı
bir gemisidir sesin yalnızlığın
fukara tonlarıyla söylediği
iftiharlar geç ulaşacaktır sana
idamlarla dolu kadınların inanmak istemeyen
ellerisin gibi
tutulmak istiyorsun parklara gelirken
yüzün sigaradan çıkmış
oturmuş koltuğa ve düşünüyor gibi gülüyor
aşkın bulunma halini gözetiyor acelece

üzerindeki korku memelerine benziyor
hayır demek isteyen bir gülümseme daha
suratını tokatlıyorken gri bir at
adını dinliyorum senin
dilencilere acımanın bir şeyliği vuruyor seni
ama bunun için çok genç ölmen gerekecek
üç kere seni sormaktı biryerlere yüzün
bir vapurun erkenden kalkmasıydı  umut
bana bir vapurmuşum gibi vurdular

o kitapları unutma, kelimelerini yırt at
sabahtan akşama kadar seni beklemenin
eskiyor elbiseleri
adını seyrediyorum birden
adın geçiyor önümüzden
bir tramvaydan düşüyor birazdan
ve ölüm gelip bizi unutacak kadar yalan
ve eve galip dönmüş bir askerin
sakatlığıyla evleneceksin sen

telefon numaran bende bir bekleyiş
yaratsın
o kitapları
sevgili izninle yaratsın
bana biraz borç ver ve beni unutma

12 Mart 2015 Perşembe

Ayrıca neye yarar o hastalıklı yazlar
o hepinizi aldatmak bir takım elbiseden dolayı
seni özlerken yakalanmak öğretmenine
ve ben sahiden pardesü görünümlü bir Fırat
bir hikayeyi Azerbaycan halkına adıyorum sanki
ve demiştim diyeceksin pişman olacaksın
ben olmaktan
piç bir erkek çocuğunun
kalp malp çizmesiyle birlikte çocuk da oluşunu
kaldıramaz sekizinci sınıflar ve kaldıramazlar
bu piçliği, Allah bize inanmaz, bir cintonik
ve telefon eder biryerlere
hepimize konuşmak lazım, konuşmak ağlamanın bağırmasıdır bir nevi
ve ben de kelimelere ünlem satın alıyorum mağdenlerden
kim bilebilir hangi yangınların itfaiyesiyle
söndürmesi için üst katlarına çıkılan içimdeki telaşı
kandırmak bütün çileleri, gelip seni aldırmak
mutlulukları tura çıkarmak seninle
çünkü sen buralardan geçen yabancıların şaşkınlığı
kadar uzaklara bakışın

sen gider gelirsin, utanırsın bahçelerin üzümünden
ve ellerini yeşildir diye cevizlere verdik
ve sürdürmek bütün doksanlı yılları
sırf senin sarışın kızgınlığına
ve kolejli olmanın ütülü entelliğine verdik
özensizce arabesk ve kimseye yararı yok
bu sürdürülüşün, makasla kesilen üzgünlükler
unuttuğun unutmalar gelip seni öldürecek elimle
bir mavilik dönüp duracak bu aralar
talan edecek bu havalar bizi

hakikatlerin zayıflığı ve gerçeğin susması
hatta bana gerçekleri bağırma len adında bir yüzyılı
geride bırakmışlığımıza
içiyorum artık, iyi dersler size de
 adına burada sevmeler hazırlıyorum okul önüne doğru
herkesin yalnızlığına girecek  bu sevda
olsun Suriyeliler iyidir, berabere kalmışlardır bizimle
olsun : : bir suskunluk gelip oturmasaydı aramızda
anlatabilseydim sandalyeden düşen bir uçak olduğumu
dinlemek gibi bir balkonda, işitme kaybından ölmüşüm
buralarda öldüm ben, duymayışım sevgileri
bir zamansızlık otelinde kalmanın yalnızlığıyla
seni sevmek adını bilmediğim bir kuştur elbet
arabadan iniyor ve sana bakıyoruma bakıp
ben senin çorbana ateşler ısıtıyordum
seni sevmenin edepsizliği çöküyordu karanlığıma
kararlılığım bir evin yeşile boyanmak üzere
sen elele tutuşmak üzere
tabi tam olarak öyle şey etmemiştir yine de

7 Mart 2015 Cumartesi

sana olan hayatımın varoluşunun altıncı taksidi ödenmiştir artık

Züğürt ağadaki Şener şeni ben oynadım
şener şen yanımda yaşlandı
bardaklar, bu mahalle ve seni sevişim
kaldı kaldığıyla


seni yanımıza otururken görmek istiyoruz
çok düşünmeden çok yaralanmadan
tarih dolmadan yenilgilerle, açlıklarla
 Afrikalı geçinmeden elaleme karşı
sıradan bir gün olsun denizlere karşı
duvarlar ölürken inandıklarımıza karşı
kendine yenik düşen hayatların döşeğinde
hataya yer yoktura karşı
serbest kalması şarkılardan geçen İstanbulun
serbest kalsın Suriye ve meydanlarda
ve ağlamaktan yıpranan gözlere inat
o denli karmaşık bir aşka çiçek getirmek
kendi elleriyle afganistanın

bunu en iyi Afganistanlılar bilir
Allah gençler için bişeyler yapsın işallah
Allah düşünenler için sezen aksu şarkıları
bir baskına uğramışlıktan kalma korkularla
bulutlara bulutlara pencerelerden
havalar kin tutmuş,kar kapatmış yolları
kar kapatmış yolları, geçilmiyor aşktan
ama bir masabaşına, bir şarkıya, bir tenefüse
beş yüz yaşına gelmiş umutlara
hamile kalmışım ağlayan yok

 işgal altındadır benim sıradan şeylerim
sandalyelerde yokluk, odalar tabutlardan geçilmiyor
kilimler sessizlikle meşguller
bir sandalyeye oturmuş dinliyor kalbim
ipek kırlentleri,ve  kız masalları anlatıyor bana biralarım
şekeri çok yüksek, ricalar acemice bir evde
ama birdenbire bir ses

ve dünyayı bir depo benzin alıp yakıyoruz seni bilmek için
kar getir bana boğazımı vereyim tahtaya
altıyüz kişiye söz vereyim seni bulmaktan
güneş üzerimde dua etsin hiç
oysa biz sanki dans etmeye gelmişiz gibi on numara insanlar
seninse bu taraklarda bezinin olmayışını seviyoruz aslında
o sevgiyi sürdürürken yağsın biryerlere yağmurlar
everybody is happy but also cancer so much
hüznümüz alışsın yalnızken aldığımız jilete

eve götürmeyi öğreniyoruz bu yoklukta
bir kimse olarak, obur ve köhne
bize uzak olsun ses ve öfke

22 Şubat 2015 Pazar

sokağa adım attığında başlatırlar adama
hayatı yaşamayı
mutlu olman gereken yerlerden birinde
bazen acı çeker gibi bazen televizyon felan
koltuğa oturmuyor gibi koltuğa oturman gereken
balkona çıkmışsın gibi düşmen gereken bazı yerler
filmler,kelimeler, hayatlar ve hayattalar
sezen aksu manzaralı bir ölümkalım meselesidir yaşadığın

düşmek attan ve vurulmak birdenbire
kaliteli adamlara has o kahveyi içerken
çünkü sigara içmek ölümünü özleyenlere ait değildir biraz da
kulağına fısıldarken teprenen depremleri
kimsesizlerin yaradanı heryerdedir yavrucum
izlersin tuğla gibi aşk, ayrılır gibi öpmeler
sevdaya tenezzül edip resim felan çektirmeler
çünkü birdenbire bir lisenin çıkış saatine
çok özel birini getirirler, ah o yürüme
caddeleri tırmanan yürümen senin, martılar ve deniz
yani durmadan, ve ah ki o karmaşa, bağrış çağrış
insanı hüzünlendirmeye yetmeyen soğuk havalar
ve özveri biriktirenler nevrotik olarak oralarda
sonuçta bir mayın olarak çıkılır  karşına
kimin öleceğini garanti edemez melekler
bu önemsiz rastlaşmada

hatırlamak istemeyen ama devamlı üzülenler
ara sokaklardaki kımıltılara anlamlar yükleyip
sanki karşılarına her an parklar çıkabilirmiş gibi
çıkabilenler
fena da olmayanlar, üstelik makyajsızlık ölümken
hepsi ama hepsi hayatta ve sokaktayken
en dindar halleriyle, gözleri afrikayken


ben hazırol vaktinde hep gülenlerdenim
dünyadan öğrendim bişeyleri gizlemeyi
milletin dünyasında sesi kısılan bir şiirmişiz artık
dağıtılan ama dağılmayan, kör ve korsan
biz yaşıyorsak bile hayatta değilizdir canım
anlıyor musun ey çok kapalı havalar
örneğin siz hayattaysanız bile yaşamıyor olabilirsiniz
dokunamıyor olabilirsiniz dumana ve halimize
birşeylere anlam yüklemenin heyecanına
ve sarılarak uyumanın valsine erişemeyebilirsiniz hayatta
bir yanlış anlama sonucunda hayatta kalabilir
mutlu hissetmeye yarayan otlar arasında
ama yaşamıyor olabilir miyiz  aslında
üstelik dağa çıkarken o dağlar bile, sular taşlar
yaşıyorlar ve biz de tık yok mesela
aşağılanmanın direncine büyümenin rahatlığına
alışabilir ve terkedebilir herkes diyelim
bir hikaye anlatmak gerektiğine inananlar
bir hikayeye inanmaya çalışanlardır elbette

seninle çıkmak ellerinle gözlerinle birlikte
sıcak birşeyler içmenin önemini
hiç bir şeye değiştirmeyen ikimizle birlikte
çıksak ve sarılsak birbirimize
yaşayabiliriz ve ölürüz belkide
ben elma soyarım tabancasız olarak
sen orda cuma günleri ve akşam dönüşü biri olarak

19 Şubat 2015 Perşembe

eve geldiğimi ve seni sevdiğimi anlatıyorum bana
sigara içerken Allahtan siliniyor bütün zamanlar
ocağın gazını açık bırakmayı unutmamı sağlıyor arkadaşlar
bir tane çiçek adı ezberleyememişim iyi ki
sonra senin sesinin askerleri açıyorlar cepheyi
bir umut kitaplığın önünde dikiliyor birden
ikimize bir ada buluyor ellerinin gemileri
bir sevinç oturuyor köşedeki koltukta
heyecandan bütün istanbula çay ısmarlamalar
ve bir heves su içmeye gidilince mutfaklara
oturma odalarına ve perdelere çok iyi bakıyorum
seni sevmelerin elverişliliği doldurunca evimi
yakıyorum bir sigara daha, alıyorum elime necatigili
bir balkona ne kadar ihtiyacım olduğunu seziyorum
gibi bir kitap vardı anlamak için bana
çocukları okuyorum gözlerinin sarrafıyla
sokaktan biri geçiyorsa hızlandırıyorum adımlarını
sen geçene kadar  göz kulak oluyorum hayata
orada olmadığım bir anda, orda olmadığın bir yerde
adınla başlayan bir fotoğraf bulup asıyorum duvara
alıp bunu ikinci sigaranın başlangıcı yaparak
senin uçakların uçmuyor anlatıyorum bunu bana

ellerinin ressamları çiziyorlar bir kaç ada
otururuz belki kirasız hayal meyal