17 Aralık 2012 Pazartesi


Ölüm cezası çıktı merveler

 

İster yağsın, ister yağmasın, yağmurda ıslanacaktık o gece, vapurlar bile uykuya dalmışlardı, biz de günahlarımızı çıkarıyorduk birer birer. adeta yağmur yağıyordu, adeta vardık ve bundan ölesiye nefret ediyorduk. Git gide daha çok birlikteydik, eskiden küçücük bir olasılıkken, bir yaprağın bir meleğe çarpması kadar geç bir tesadüfken birbirimizi tanımamız, artık kimi seçersek seçelim, onların yerine geçiyordu pat diye bir diğerimiz, yine de aşktan söz etmeye korkuyorduk, temkinli, dikkatli, heyecanlıydık ve ceplerimize bi kaç kuruş fazla almıştık, Yanıma hiç bu kadar sokulmamıştı, anlaşılan o ki ikimiz tek kalmıştık her yerde, sanki bütün kollarımız kenetlenmeyi çoktandır bekliyormuşcasına hazırdılar birleşmeye. sokaklar o gece, lambalarından tam bizim durduğumuz caddede olanını, yani fırıncının olduğu noktadakini söndürmüştü, bunu sırf bizim için yapmış gibiydi…eh biraz umutlanmıştık, biraz soğumuştuk kısık rüzgarlar yüzünden.

Yer değiştirdik, bu sefer hapiste olan oydu, bu sefer açık televizyonun karşısında bir saniye olsun hiçbir şey izlemeden saatlerce düşünen o, ve bende merdivenden düşüyordum, berberdeydim hatta, ve birisinin piyano çalmasını bekliyorduk, yağmur da yağacağa benziyordu, o gece tüm isyanlar kazanılacak diyordu televizyon yorumcuları, bitmemeliydi böyle sahneler ama, böyle mutlulukları görmemek için bin dereden su getiriyor insanlar, kırk yılda bir yaşanabiliyordu böyle zaman dilimleri, yine de aynı dereden ikinci kez geçemiyor kimse, geçemiyoruz ve geçemiyor diğerleri,  sonsuza kadar sürmeyeceğini bilsek bile, en azından haftada bir böyle şeyler planlamak hoşumuza giderdi, hele planladıktan sonrasında yaşamaksa,

 her şeyin mahvolması için ne kadar didinmişsek, bazı anlarda yanmayan lambaların altındayken olduğumuza benzeyen hallere de bürünebiliriz, kusurlarımız eksiltir olacakları, belki de sadece o lambaların altında olmak hürleştirir, kurtarır hepimizi, farkındayız ama bu konuda pek konuşmamalıyız, büyüklerimizin öğrettiği edayla konuşmamalıyız, onların sessizlikleriyle susmalı, dediklerini duymamalıyız, çünkü hep nasihat ile ve komşu çocuğu ile veya tanıdık çocuklar ile kıyaslanmak ile, aklımdaki sorular ile anlaşılamamaya dair, konuşmuşsak ve anlaşılmıyorsak, biraz da sussak ha!

aslında hiç konuşmamalıyız, madem denizler uzak bize, ve bu uzaklıktan bile hissediliyor ise uzaklığıyla meşhur denizlerin denizliği, karanlık ise, bize, denizler, aslında biraz konuşsak da iyi ederiz ha…

ütü edilmiş gömlekler, taranmamış başlar, taranması için yeteri miktarda saç tanesi de yok,

uykularımızı bölen martılar adına ondan özür diledim,