4 Temmuz 2012 Çarşamba

abartısız mavi

yüzünü kaldırsın yavaşça, orta yerde budanmış bir ağacın her yeri kalsın
masayı masa olmadığı için çıkarıp kapı önüne koyalım
elmalar orda bi yerde iyi bakılsınlar
ben bakılayım, sana iyi baksınlar
rüzgar çıkarsın güneşi getirsin eteklerin
gerisi nerde bir kanaviçi çiçek çıkmışsa gibi uzak ülkelerde
varlığının sonsuz şöminesi
çıkmalılar bu bahçeden çıkarmalıyız onları
onların bıyıklarını bastonlarını bitmeyen sabırlarını
gitsinler ki hayat güzelleşsin, vefasız olsun istanbul
ve efendiler çıkar balkondan en bilinmeyen oğullarıyla kavgalı
senin yerine, senin bir hayli yerine
hemen birkaç gardiyan, birkaç küpeli melek yavrusu aşağıdan duyulsun
korkutsun onları, kaçırsın
ama çok siyah, zeki, kıvrak
bir müddet ortadan kaybolunsun
bu yüzden bahçe olduğunu duymasın bahçıvan bu yoklukta

nereye kadar anlamasınlar o yokuştan düşüldüğünü
nerde keşke şimdi sahilde olsak filmlerinden bıkmak usanmak
biz ve onlar
oturulsun, birisi dünyadan bir hayli çıkarsın artık pantolonunu
biz ve onlar
ve kahvelerinin efendileri olmak üzere üç kez üst üste emrederler üstüne
pasaklı, alaycı, caddelerde demokrat dolaşmak ile
ölüp biryelerde bırakılsın
delinip deşilmekte varmış ya orta boy bir pıçakla
keskin sivri bir yalnızlıkla unutmaya çekilmek
başlayıp dursun,
işte bahçeler böyle bir yıpranmışlıktır, başkalarıyla berabersen
yine de ne var, yine de bişey mi var sanacaklar 
tembelleşip, insaf etmeyi çantalarla getirip götürerek
işte gitmediler ki, bahçeye kuruldular
zavallı yavrucak, neden halka açık çimenliklerde gezmediler
o halde neden ay çekiyor onca ölüm
zavallı biz orta yerde
işte yüzünü tereddütsüz sokaklara döken yalnızlık, işte katışıksız ben
işte bir evde yangın vardı az evvel
bir evin külleri yanıyordu içimizdeki
bir kentin ilaçları bizi iyi edecek
güzel ama alımlı sessizlik biter,

bahçe hınca hınç doludur artık karanlık kahkahalarla
düşlerini çıkarıp astığımız kalın ip balkona bağlı, şimdi çıkarıp astığımız
o kalın düşsel ip, yani balkona bağlı ama şimdilik kopmamış
siyah ama çok siyah bir gün, doğmamış günlerin üstünden atlayan trenlerin
bizi ulaştırabildikleri yerler, bizi uzaklaştırabildikleri, misal kars yoluna
misal bize miras kalır bunlar
ve hiçbir yol yarılanmıyor
ve öylesine
içim öylesine
içimde öylesine bir yüzünü kaldırsan çatlağı
yüzümü kaldırsam başka türlü, yüzünü kaldırsan gözlerin
ve gözler artık bir rehin alınmışlıktır

başka türlü senlerin ışıl ışıl gözlerinin içinde
bize yavaşça iyi gelecek çılgın bir mirasın içinde
yüzümü yırtıp saçtım halıya, güneş sırıtmayı sürdürsün
yüzümün yırtılıp halıya saçıldığı yerde
yüzünü kaldırsan, bana baksan sanki

sonra her zamanki gibi
sigara partileriyle, caddelerde yalnız yürümekle unutmak seni






yüzünü kaldırsın yavaşça, orta yerde budanmış bir ağacın her yeri kalsın
masayı masa olmadığı için çıkarıp kapı önüne koyalım
elmalar orda bi yerde iyi bakılsınlar, ben bakılayım, sen bakıl
rüzgar çıkarsın güneşi getirsin eteklerin
gerisi nerde bir kanaviçi çiçek çıkmışsa gibi uzak ülkeler
gitsinler ki hayat güzel, vefasız olan istanbul
ve efendiler çıkar balkondan en bilinmeyen oğullarıyla kavgalı
senin yerine, senin yerine bir hayli
hemen birkaç gardiyan birkaç küpeli melek yavrusu aşağıdan duyulsun
korkutsun onları, kaçırsın
ama çok siyah, zeki, kıvrak
bu yüzden bahçe olduğunu duymasın bahçıvan bu yoklukta

nereye kadar anlamasınlar o yokuştan düşüldüğünü
oturulsun, birisi dünyadan bir hayli çıkarsın artık pantolonunu
ve kahvelerinin efendileri olmak üzere üç kez üst üste emrederler üstüne
biraz pasak, alaya alınmış, caddelerde hür hür dolaşmak ile
delinip deşilmekte varmış ya orta boy bir pıçakla
işte bahçeler böyle bir yıpranmışlıktır, başkalarıyla berabersen
yine de ne var, yine de bişey mi var sanacaklar daha çokken vakit
çoklaşmak, tembelleşmek, insaf etmeyi çantalarla getirip götürmek
ama etmezler
zavallı yavrucak, o halde neden ay çekiyor onca ölüm onca güneş
zavallı biz orta yerde
işte yüzünü tereddütsüz sokaklara döken yalnızlık, işte katışıksız ben
işte bir evde yangın vardı az evvel, yanıyordu bir kentin ecza deposu
bize iyi gelecek
umutlu sessizlik, umutsuzcasına sessizlik, güzel ama alımlı sessizlik
biter, bahçe hınca hınç doludur karanlık kahkahalarla
düşlerini çıkarıp astığımız kalın ip balkona bağlı, şimdi çıkarıp astığımız
o kalın düşsel ip, yani balkona bağlı ama şimdilik kopmamış
siyah ama çok siyah bir gün, doğmamış günlerin üstünden atlayan trenlerin
bizi ulaştırabildikleri yerler, bizi uzaklaştırabildikleri, misal kars yoluna
misal bize miras kalsın bunlar
ve hiçbir yol yarılanmıyor
öylesine
içim öylesine
içimde öylesine bir yüzünü kaldırsan dileği, ipi
yüzümü kaldırsam başka türlü, yüzünü kaldırsan yavaşça iyi gelecek mirası bu
yüzümü yırtıp saçtım halıya, güneş sırıtıyordu olanca gücüyle
yüzümün yırtılıp halıya saçıldığı yerde
yüzünü kaldırsan, bana baksan sanki

Hiç yorum yok: