14 Haziran 2013 Cuma

kaçtım telefon gurbetinden temmuz topraklarına


(nehir şiir)

«geldi geçti ömrüm benim, şol yel esip geçmiş gibi
hele bana şöyle geldi, bir göz açıp etmiş gibi»

yorgundu yel. yoktu hava. pisti karanlık.
kucakta kaldı ölü.

sen, korkak sabır!
sen, renksiz umut!
sen, yönsüz öfke!
defolun!

acımak, sen de!
alışmak, sen de!
sen de, yatalak acı!
defolun!

daha mı?
yine mi?
ne vaktedek?
kucakta kaldı ölü
kucakta kaldı ölü
heeeey
kucakta kaldı ölü!

tören kuklaları, yıkılın siz!
iğreti bayramlıklar, siz de!
siz de, göstermelikler! defolun!

dışındayım alkışların. dışındayım bulvar şenliklerinin.
benimle konuşmuyor artık, gümüş leğenlerde fırtınalar kağıt gemiler

varoşlar işte orda! bu çözük kokusu bulvardan varoşlara.

kucakta kaldı ölü. büyüyor yalnızlığım. ey ateşler nerdesiniz!

nerdesin barışmazlığım!
nerdesin çelik gözlüm!
nerdesin kınına sığmayanım! kahpelik
işte burda!
karanlık işte burda!
gözyaşı işte burda
ey ateşler nerdesiniz
nerdesiniz eeeey

kucakta kaldı ölü!

Bıraktım oburkenti. kaçtım telefon gurbetinden temmuz topraklarına.

soluyan dağ, yaratan yeşil, bezirgânsız sabah, ve çıplak gülüştü özlediğim.

karıştım harman sarılarına, oğul arıların kızgın şenliklerine.

yalansız acı, yalansız umut, yalansız ağıt, ve yalansız yoksulluk

daldırdım ellerimi dağ sularına otlara dikenlere aşka ve yoksulluğa

yaşadım kaç bin yılın ağrısını o ilk yıldızların altında

yaşadım bir eskizaman heykelinin direnen yalnızlığını:

renkli tırtılların kızgın kelebekler halinde
savrulduğu o çoksesli yaz gecelerinde uzak
pınar ezgilerinin yaprak ve yıkıntıdan kal-
kıp yaprak ve yıkıntıya konup pırnal kü-
melerinde cırcırböceklerinin sular gibi coş-
kunluğuna dönüştüğü o çoksesli çağıran

yaz gecelerinde bir eskizaman heykelinin
direnen yalnızlığıyla dikilip o insan toprak-
larda dokundum zamanın soğuk etine
seslenen kim?
gelen ne?
kan mı gelincik mi ateş mi gül mü
nedir ayrılık?
nedir bu som kayalardan geçen
[bu gölge?
gölgeler
gölgeler
ve tuz dağı gözyaşı
ağlasun ayşafağı
ağlasun ayşafağı
ayşafağı

mektuplara el sürmeyin iğreniyorum
kırkayaklar gezinmesin kitap sayfalarında
vurmayın kanlı ellerinizi ak sabahlara
çekin gölgenizi güzelliğimden
güzelliğim kaç bin yıl
güzelliğim kaç tûfan
kaç yıkım kaç kurtuluş kaç umut güzelliğim
körpe fidan kahkahası
tepelenmiş körpe fidan
bu benim güzelliğim
çekin gölgenizi güzelliğimden
çekin ve çekilin umutlarımdan
silâhlarla oynamayın
ürkütmeyin dalımızın bir avuç mavisini
yeşiline kıymayın bu bahçelerin
silâhlarla oynamayın
silâhların ardı korku
korkunun koldaşı zorba
susarım göl göl amma
akarım alttan alta
bulanırsam durulmam güç

silâhlarla oynamayın
ürkütmeyin dalımızın bir avuç mavisini
ateşlere ateşlere itmeyin ellerimi
çağ açıp çağ kapatan
şu korkunç ellerimi
ateşlere ateşlere itmeyin ellerimi
yükseltmeyin duvarları
çoğaltmayın kilitleri
demirlerle kilitlerle duvarlarla gelen akşam
karnında getirir karanlık sabahları
gül açan bülbül öten o yağma görkem şimdi
silâhlı atlı itli köşkler konaklar şimdi
köleli câriyeli saltanat şimdi
birer bostan korkuluğu
birer iskelet şimdi
silâhlarla oynamayın
ürkütmeyin dalımızın bir avuç mavisini

yok mu şuralarda bir su bir pınar
yok mu, içim yanıyor!
yok mu bir ses bir soluk
gören göz duyan kulak
yok mu, içim yanıyor!
ağıtlara ağıtlara akıyor sevdiklerim
yaklaşıyor adım adım
yaklaşıyor, gören yok mu
tek düşmüş acıların
teke tek kavgaların
kaçınılmaz kargaşası
yaklaşıyor, gören yok mu!
taş kızgın
damla tek tek
yaklaşıyor, gören yok mu!
taş kızgın
damla bulut
ey benim göre göre gökleşen gözüm
hani, nerdesin?
gelsin mi gölgecesine
vursun mu kahpecesine
kucakta mı kalsın ölü
hep mi böyle damlarda
hep mi böyle karayerin altında
ey benim göre göre gökleşen gözüm
hani, nerdesin?
evet, korku.
evet, zulüm.
evet, ihanet.

şimdi bir kan şeridi bulvarda gece
şimdi bir kopuk kol gecede bulvar
yok mu şuralarda bir su bir pınar
yok mu, içim yanıyor!

hasan hüseyin

Hiç yorum yok: