7 Mayıs 2012 Pazartesi

william faulkner

Sonra bir ses,"ey aziz kardeşim," dedi.
vaiz kıpırdamadı. kolu yine kürsünün üstünde duruyordu ve sesi duvarların sesli yankıları arasında kaybolurken de yüzünü hiç değiştirmedi, bu sesin tonu eskisinden günle gece kadar ayrıydı, kederli, alto bir borunun sesine benzeyen bir tatlılığı vardı, gönüllerine çöküp kalıyor ve uzaklaşıp kaybolan ve toplanan yankılarla geri gelip kesilince orada konuşuyordu yine.
"Ey aziz kardeşlerim," dedi yine. vaiz kolunu kürsüden çekti ve ilri geri dolaşmaya başladı kürsünün önünde, ellerini arkasında birbirine geçirmişti, kuru bir insan şekli, amansız toprakla uzun zaman savaşanlarınki gibi kamburlaşmış. "isa'mızın anısı ve kanı adına!"  Bükülmüş kağıtlar ve noel çanı altında, kambur kambur, ellerini arkasında kavuşturmuş, durmadan ileri geri gidip geliyordu.ardı ardına gelen kendi ses dalgalarıyla boğulan aşınmış küçük bir taş parçasına benziyordu. ses sanki kendisini besleyen vücudunu emiyordu bir dişi ifrit gibi, dişlerini geçirmiş ona. ve cemaat sesin vaizi yok edişini kendi gözleriyle gördü, sonunda vaiz kalmadı ve kendileri de de kalmadı ve artık ses bile yoktu, yalnızca sözcük ihtiyacının ötesinde müzik ölçüleriyle kalpleri birbirleriyle konuşuyordu, kürsüye dayanıp maymun yüzünün yukarı kalkışı ve duruşun bütünüyle aydınlık, işkence çeken bir çarmıh oluşu, kılıksızlığını ve önemsizliğini yüceltti ve zamanın dışına çıkarttı, cemaatten uzun iniltili bir soluk çıktı, ve tek soprano kadın sesi: "Evet İsa."

Hiç yorum yok: